İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 PDF Oku indir
İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 PDF Oku indir, e-kitap sitemizde İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 kitabını araştırdık. Ayrıca İsmet Özel tarafından kaleme alınan İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 kitap özetinin yanı sıra, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 pdf oku, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 yandex, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 e-kitap pdf, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 PDF Drive, İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
İsmet Özel – Tahrir Vazifeleri 4 PDF indir Oku
BUGÜN YERKÜRE üzerinde hegemonyasını rakipsiz ve ezici bir üstünlükle sürdüren Batı Medeniyeti’ni doğuran zihin yapısının ne olduğunu yerli yerince ve uygun bir tarzda anlayabilmek için bu medeniyetin dünyaya geldiğu topraklarda önceden bulunan zihin yapısını bilmemiz gerek. Bilmek gereğini duyduğumuz bu zihin yapısı, bu anlayış bir yönüyle Batı Medeniyeti’nin dünyaya geldiğu topraklar dışında “eski dünya”nın birer birimi olan kültürlerin anlayışlarıyla da ortak paydaya sahiptir. Bundan dolayı Batı Medeniyeti etkisiyle “yeni dünya” şartlarıyla karşılaşan her toplum, her kültür modern toplumun kuruluş sürecinde Avrupa’nın yaşadığı değişmeyi kendi üslûbuyla tekrar etti. Diyebiliriz ki bütün toplumlar dünyanın ne idüğü hususunda safiyane aldanıştan zekice aldanışa geçti. Antik çağların insanı nesnel bir dünya çapında, dünyanın nesnelliği içinde yaşadı. Böyle bir dünya objektif, yani bilen kimsenin içinde değil, karşısında ve dışındadır. İnsanoğlu dünyayı kendinin de içinde olduğu bir bütün olarak görmek durumundadır. İnsan kendi mevcudiyetiyle dünyanın mevcudiyetini aynı mahiyette görür. Dünyanın mevcudiyeti kendinin mevcudiyetinin de ispatıdır. İnsan kendi dışındaki varlıkların yahut Varlık’ın mevcudiyetine tanıklık etmekle kendine de tanıklık etmiş olur. İnsanın dünyası (bölünmemiş bir bütün olarak) dıştan belirtilmiş, dıştan anlaşılır kılınmış bir dünyadır. Bu dünyanın kendi yasaları mevcuttur. Evren bir düzene sahiptir. İnsan bu düzene kişiliğini katmış değildir. Bazı üstün güçler, bazı bunun yanı sıralıklı yerler, şeytanlar, melekler, cennet ve cehennem, cinler ve çoğu zaman ölüler insanla birlikte bu düzen içinde yer alırlar.
İnsan da tıpkı diğer varlıklar gibi sahip olduğu özellikler oranında bu düzende bir yer sahibidir. Bu düzenin yasaları mevcuttur; insan bu yasalardan haberdar olabilir, ama bu yasaları ihdas yahut ilga edemez. İnsan kendisiyle birlikte bulunan nesnelerin içindedır ve kendisi olmak için evreni kabul etmesi yeterli gelmektedir. Doğru (hakikat) insan dışında mevcuttur ve insan kendi başına hakikatin ölçüsü değildir. Tasvirine çalıştığımız bu görüşe felsefî bir dille “safdil nesnelcilik” (naive objectivism) adı verilebilir. Felsefe bu görüşe naive derken sözkonusu zamanda fizikî dünyanın tasvirinde yapılan hataları gözönüne almaktadır. Bunlara yerin düz ve sabit kabul edilişi, göklerin yer etrafında döndüğüne inanılması da dahildir. Sonradan bu bilgilerin yerine yenilerini koyarken insan zihninin etkinliğine tanınan yer öncesini “safiyane” saymaya yol açmıştır. Felsefe safdil (naive) gördüğü anlayışı terkederken nesnelliği, dünyanın objektif kabulünü de terketmek zorunda kalmıştır. Düşünmenin genel çerçevesi yönünden Antik dünyanın safdil nesnelciliği modern dünya çapında “aşkın öznelcilik”le (transcendental subjectivism) yer değiştirmiştir. Bu değişme milâdî XII. yüzyılda İbn Rüşt’çü akımla başlamış ve XVII. yüzyılda Descartes’a ulaşıncaya kadar Batı Medeniyeti’ni şekillendirecek bütün zihnî formasyon tamamlanmıştı. Descartes bu tamamlanışın bir bakıma sonuç belgesini sunmuştur. Saf, katışıksız araştırmanın bir tasarımını sunmakla Descartes, en büyük değişikliği zihne tanıdığı etkin rol aracılığıyla yapmıştır.
Nitekim, bundan böyle filozoflar, düşünürler toplumda yerleşmeye başlayan ve giderek düşünce temeli durumuna gelen bu eğilimin kısmî bir düzenleyicisi olacaklardır. Hayat yürüyecek ve düşünürler yürüyen şeyin bir anını felsefe adı altında dillendireceklerdir. Konumuz yönünden bizi ilgilendiren yalnızca bu temel değişmedir. İnsan Antik dünyayı terkedip modern dünyaya geçmekle hangi anlayış içinde yer almış oldu? Bunu anlamayı başarmalıyız. Descartes’la ilk kez metin halinde beliren aşkın öznelcilik ile birlikte insanoğlu artık doğruyu (hakikati) kendi içinde; kendini özerk bir bütün sayan bireyin değerleri içinde arayacaktır. “Düşünüyorum, öyleyse varım” deme noktasına gelen modern insan bu kelimeleriyle kendimin gerçekliğini doğrulayan kendimden başkası değildir, demektedir. Descartes Hıristiyanlığı benimsemiş bir filozof olarak bilinmekle birlikte, insanın kendini doğrulayacak bir “dış” dünyaya muhtaç olmadığını ileri sürmek suretiyle hem modern dünya çapında üstünlük kuran bir yapının ve hem de günümüze kadar etkinliğini yürütecek olan hümanizmin yani semavî olmayan bir dinin (yahut din topluluklarının) en mühim atılımını gerçekleştirmiştir.