Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz PDF Oku indir
Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz kitabını araştırdık. Ayrıca Mario Levi tarafından kaleme alınan Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz kitap özetinin yanı sıra, Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz pdf oku, Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz yandex, Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz e-kitap pdf, Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz PDF Drive, Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Mario Levi – En Güzel Aşk Hikayemiz PDF indir Oku
Bizleri bu yeni kitabınızda da alışkını olduğumuz kimi çok eski izlekler veya yolculuklarla yüz yüze bırakıyorsunuz Mario Levi. O ses, o insan, deyiş yerindeyse o özlem, kendince değişik bir biçem denemesiyle bir kez daha aranıyor adeta bu uzun hikâyede. Böylesi bir direnmenin nedenlerini aramızda zamanla oluşabilecek bir söyleşinin kimi uğrak yerlerinde irdeleme olanağını bulabiliriz belki. Ama ilk etapta bir başka kapıdan, önemini görmezlikten gelmekte zorlandığım bir kapıdan girmek istiyorum ben bu uzun yalnızlığa. Onca tekdüzeliğin, yüzeysel ilişki şekilinin onanıp, onca ayrıntının, dahası şiirin yittiği, gereksenmezmiş gibi göründüğübir dünyada neden bir aşk hikâyesi, üstüne üstlük böylesine umarsız, bir çok insana biraz da hastalıklı gelebilecek bir aşk hikâyesi? Onca zamana, yıkıma veya kısacası sözcüğe karşın, bir çok insana anlamsız, giderek tutarsız gelebilecek bir aşk hikâyesi miydi gerçekten de bu kitapta anlatmaya çalıştığım? Işǚ in kolayına kaçmak için bu soruya yalın bir olumlamayla yanıt verebilir, bu bir gereksinimdi, çünkü artık hiç kimse dilediğim, özlediğimce aşk hikâyesi yazmıyor, yazmak istemiyor, diyebilirdim. Sorunuzda da dile getirdiğiniz gibi, onca yüzeyselliğin onandığı, tüm iktidar şekillerini yönlendirdiği bir dünyada, böylesi bir aşk, tüm sakındığına karşın bir küçük kapı aralığı olarak umut edilebilirdi küçük yitimleri, yenilgileri, giderek intiharları göz ardı etme adına. Bu serüvenin oluştuğu, bir biçimde bitmeye yüz tuttuğu, bir ayrılığa, bir özleme dönüştüğü koşulların göz önünde bulundurulması durumundaysa aşkın temelde, derin anlamıyla, bir olumsuzluktan bir başka olumsuzluğa, bir çıkmazdan bir başka çıkmaza doğru bir yolculuk olduğu belirtilebilir, bu hususta göze alınan çok eski bir sorgulamadan söz edilebilirdi. Aşk, tüm olasılıkları, söylenceleri ve düşlemleriyle aşk, durmaksızın ertelenen bir yola çıkış olarak da görülebilirdi bu durumda. Gelgelelim sorunuzu yanıtlamaya başlarken ki tedirginliğimi birkaç sözcükle geçiştirmem, daha doğru bir deyişle de görmezlikten gelmem olası değil. Aşk bir umarsızlığın, bir insana ulaşamayışın görüntülerinden biriydi çünküyalnızca bu hikâyede. Işǚ in içine kimi düşkırıklıklarını beklenmedik bir zamanda bir kez daha yaşama zorunluluğu giriyordu. Küçük bir serüvenden, kısacık bir zaman diliminde yaşanan bir ilişkiden, çok eski bir kırgınlığın çağrışımlarına açılıyordunuz öyleyse. Ya da bir yerden sonra hangi zamanda olduğunuzu, bir hayalin neresinde kaldığınızı, bir gerçeği hangi şekiliyle yaşadığınızı tam anlamıyla kestiremiyordunuz. Hayal bir kaybolmaydı, bir geriye dönemeyişti kimileyin, gerçekse enikonu güvenilmez bir gerçekti. Bir olasılık vardı yeniden karşınızda, bir sesi, bir yanlışı sürdürerek duyurmaya çalışıyordunuz.
Oysa o beklenmedik, hazırlanılmadık ilişkide hiçbir zaman gerek duyulmamıştır o sözcüklere. Yeni bir gün başlar, terk edilmelerinize yeni kılıflar, maskeler bulmaya çalışırsınız. Doğru. Ama bir kırgınlığı anlatmayı, dile getirmeyi gereksinen bir çok metin, böylesi yenilgileri aşmak, bir süreliğine de olsa unutmak için kaleme alınmaz mı? Yenilgilerinizi nasıl anlatabilirsiniz öyleyse bu etapta? Bir diğer deyişle bu uzun metne doğru yol alırken hangi düşkırıklıklarından veya sürekli olarak kullandığınız bir söyleyişle çıkmazlardan geliyordunuz? Tedirgin edici bir soru bu, çünkü bir yerden sonra yazılmış bir metni açıklamaya, açımlamaya, giderek yorumlamaya yöneltiyor insanı. Bir serüvenin neresinde olduğunuzu bir kez daha soruyorsunuz o zaman da kendi kendinize. Bir değil, bir çok okumadan yana olduğunuzu anlatmaya çalışıyorsunuz, oyunlar oynandı artık, benim hiçbir yorum hakkım kalmadı diyorsunuz. Yazmış olduklarınızın hiç bitmemesini, başkalarında devam etmesini düşlüyorsunuz çünkü. Belirsizliği bu denli büyüleyici bulmam biraz bu yüzden olmalı. Kitabın bir başkasından bir başkasına taşınabileceğini düşlemek ne kadar güzel bir bilebilseniz. Bir düş evet, ama bana kalırsa yalnızca bir düş burada söz konusu olan. Büyük, çok büyük tehlikeleri var üstüne üstlük. Böylesi bir okumanın kitabı ilk etapta düşündüğünüz veya şimdi getirdiğinizi sandığınız yerden fazla değişik bir yere götürebileceğini, dahası sizden bütünüyle uzaklaştırabileceğini hiç mi düşünmediniz örneğin? Düşünmez olur muyum? (!) Doğrusunu söylemek gerekirse ben buna çoktan hazırladım kendimi. Bir paylaşımı özler veya bir çağrıyı onca duraksamaya karşın göze alırken her sevince veya hüsrana açık olmalısınız. Lakin bu etapta konuya bir başka açıdan yaklaşmak da olası. Hiç tanımadığınız bir insanla bir metinde, bir tümceler toplamında yüz yüze geldiğinizi, gelebileceğinizi düşlüyorsunuz örneğin.
O sizi görüyor, siz onu göremiyorsunuz. Siz bir yaşantıdan, bir kırgınlıktan söz ediyorsunuz, o susuyor, yalnızca susuyor veya bir şeyler söylüyor, söyler gibi oluyor bu çağrınıza o beklediğiniz karşılığı kendince vermek için. Hiçbir şey duymuyorsunuz ama bir yanıt verilse, bir sesin yankısı size bir biçimde ulaştırılmak istense de. Gelgelelim bu sessizlik, bu çok sesli sessizlik o çok sevdiğiniz hayal dünyasına sizi bir kez daha götürüyor. Alışkını olduğunuz bir izlekle yeniden baş başa kalıyorsunuz öyle olunca da, şiirleri, sokak çalgıcılarını, tütsü kokularını, liman fahişelerini, dilediğinizce yaşayamadığınız esrar partileriyle dilediğinizce yazamadığınız mektupları getiriyorsunuz aklınıza. Beklenmedik bir yolculuk sevincidir bu; çiçeği burnunda bir tümce adına yanınıza dilediğinizi alma özgürlüğünü tanıyan bir sevinç. Yepyeni bir sevinç evet. Zaman zaman bunu düşünmek, şöyle veya böyle anımsamak bile rahatlatıyor insanı. Lakin bana kalırsa koşulları biraz fazla zorluyorsunuz. Bir diğer deyişle hiç kimse bir başkasıyla bu kadar alakalı değil bana soracak olursanız. Haklı olabilirsiniz. Ama düşünün bir kere, bizlere ne kaldı ki artık, bir uzun şiiri aramaktan veya bir umarsızlığı küçük de olsa bir umuda, bölük pörçük bir sevinçler toplamına dönüştürme çabasından başka? Bir an geliyor çünkü, yenilgilerin acısını her zamankinden fazla daha somut bir biçimde duyumsadığınız bir an. Geriye yalnızca, akıntıya kürek çekme anlamında da olsa, bir çabayı, bir savaşımı göze almış veya alabilecek olmanın avuntusu kalıyor. Yolda olduğunuz sürece bir şeylere, adını koymakta, tanımını yapmakta belki de her zaman için zorlanacağınız bir şeylere her şeye karşın, bir biçimde de olsa güvenmek zorundasınız. Lakin kimi tecrübeleriniz, bizlere bu yolda büyük yitimleri de zorunlu olarak göze aldığınızı, giderek yaşadığınızı söyletiyor.
Bir küçük sevincin izini sürerken karşı karşıya geldiklarınız o insandan, deyiş yerindeyse o yitik cennetten sizi adeta her geçen gün biraz daha çok uzaklaştırıyor. Yürüyüş tersine bir yürüyüşe, geriye doğru bir adım atmaya veya kendine, yalnızca kendine doğru ilerlemeye dönüşüyor belki de kimbilir. Anlatıcı her şeyi göze alarak, metinde kendisine önerilen yeri uygun bulmayıp meçhul bir sevgiliye sığınmayı seçiyor örneğin. Gelgelelim buradaki çıkmazı, bir diğer deyişle bir sevgiliye sığınmanın mümkün olamayacağını çok geç anlıyor, sığınmayı istemenin, bunu içtenlikle dile getirmenin itici olacağını nedense bir türlü sezinleyemiyor, buyurganlığın bir insana kendini kabul ettirmedeki önemini kavrayamıyor. Oysa her şey öylesine yalın ki bütün bunlar düşünüldüğünde. Söyledikleriniz doğruysa bir insana doğru bütün bunları anımsayarak ilerlemenin rahatlatıcı, dahası güven verici olduğunu düşünmek gerekir. Ne var ki ben her şeye, yaşanan veya yaşanabilecek onca duyguya karşın, bir ilişkide, hele hele bir aşk serüveninde bir insana hiçbir zaman hazırlıklı olunamayacağını savundum sürekli olarak. Bir gülüş, bir koku, birkaç sözcük değiştirebiliyor, sarsabiliyor aniden o sözde yerleşikliği. Anlatıcı bu aşkın bir hüsranla biteceğini biliyordu bana kalırsa. Gelgelelim her zaman, her yerde olduğu gibi, burada da gereksinimlerimiz, kendimizi bile bile aldatmalarımız, daha da önemlisi kaçınılmazlıklarımız vardı. Bir tür yazgıcılık mı şimdi bu?