PDF

Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti PDF Oku indir

Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti kitabını araştırdık. Ayrıca KolektifOsho tarafından kaleme alınan Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti kitap özetinin yanı sıra, Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti pdf oku, Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti yandex, Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti e-kitap pdf, Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti PDF Drive, Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti PDF indir Oku

Özgürlük evete ihtiyaç duyulduğunda evet deme, hayıra ihtiyaç duyulduğunda hayır deme ve arada bir de bir şeye ihtiyaç olmadığında sessiz kalma; bir şey söylememe, susma kapasitesi demektir. Tüm bu boyutlar mevcutsa o zaman özgürlük mevcuttur. Özgürlük üç boyutlu bir olgudur. Birincisi fiziksel boyuttur. Fiziksel olarak köleleştirilebilirsin ve binlerce senedir insan pazarda tıpkı herhangi bir malmış gibi satılmıştır. Dünyanın her yerinde köleler var olmuştur. Onlara insan hakları tanınmamıştır; onlar gerçekte insanoğlu olarak kabul edilmemiştir, onların insanlığın alt düzeysinde oldukları düşünülmüştür. Ve insanlara hâlâ insanlardan daha alt düzeydeymişler gibi davranılır. Hindistan’da surdalar, dokunulmazlar mevcuttur. Hindistan’ın çoğu hâlâ esaret altında yaşıyor; ülkede hâlâ bu bireylerin beş bin yıl önce gelenek tarafından belirlenmiş olan mesleklere giremediği, eğitim göremediği yerler var. Onlara dokunmak dahi senin saflığını yitirmen için yeterli gelmektedir; hemen yıkanmak zorundasın. O insana dokunmamış ama onun gölgesine dokunmuş bile olsan duş almak zorundasın. Ve dünyanın her tarafında kadının bedeni erkeğin bedeni ile eşit kabul edilmez. O erkek kadar özgür değildir. Asırlar boyunca Çin’de kocalar cezalandırılmadan karılarını öldürme hakkına sahipti çünkü karısı onun malıydı.

Nasıl ki sandalyeni parçalayabilirsin yahut evini yakabilirsin —çünkü o senin sandalyen, o senin evin— o senin karındı. Çin kanununda koca karısını öldürürse bir ceza yoktu çünkü onun ruhsuz olduğu düşünülürdü. O yalnızca bir üreme mekanizmasıydı, bir çocuk fabrikasıydı. Demek ki fiziksel kölelik ve bedeninin zincirlenmediği, kimseninkinden daha aşağıda kategorize edilmediği, beden söz konusu olduğu sürece eşitliğin olduğu fiziksel özgürlük mevcuttur. Lakin bugün bile bu özgürlük her yerde mevcut değildir. Bu giderek azalıyor fakat tamamen yok olmamıştır. Bedenin özgürlüğü siyah ve beyaz içinde ayrım olmaması, kadın ve erkek içinde bir ayrım olmaması, bedenler söz konusu olduğu sürece herhangi bir ayrım olmaması manasına gelecektir. Hiç kimse saf değildir, hiç kimse kirli değildir; tüm bedenler aynıdır. Özgürlüğün en temelinde bu yatar. Sonra ikinci boyut mevcuttur: Psikolojik özgürlük. Dünyada psikolojik olarak özgür olan çok az birey mevcuttur… çünkü şayet bir Müslüman isen psikolojik olarak özgür değilsin; eğer Hindu isen psikolojik olarak özgür değilsin. Bizim çocukları yetiştirme tarzımız tamamen onları köleleştirmektir; politik ideolojilerin, sosyal ideolojilerin, dinsel ideolojilerin köleleri. Onların kendi kendilerine düşünmeleri için kendi kendilerine incelemeleri için bir şans tanımayız. Onların zihinlerini belirli bir kalıbın içine girmeye zorlarız. Onların zihinlerini bizim bile deneyim sahibi olmadığımız şeylerle doldururuz.

Anne babalar çocuklara bir Tanrı olduğunu öğretirler ve onlar Tanrı ile ilgili hiçbir şey bilmezler. Onlar çocuklara bir cennet ve bir cehennem olduğunu söylerler. Ve onlar cennet ve cehennem ile ilgili hiçbir şey bilmiyorlar. Sen bilmediğin şeyleri çocuklarına öğretiyorsun. Onların zihinlerini koşullandırıyorsun çünkü senin zihnin de anne baban tarafından koşullandırıldı. Böylelikle hastalık bir kuşaktan diğer kuşağa geçer. Psikolojik özgürlük, çocukların gelişmesine izin verildiğinde, daha çok entelekt, daha çok zekâ, daha çok bilinç, daha çok uyanıklık geliştirmelerine yardım edildiğinde olabilecek olacaktır. Onlara hiç inanç verilmeyecek. Onlara hiçbir çeşidinden iman öğretilmeyecek ama hakikati aramak için olabilecek olduğunca çok dürtü verilecek. Ve onlara en başından şu hatırlatılacak: “Senin kendi hakikatin, senin kendi buldukların seni özgürleştirecek; başka hiçbir şey bunu senin için yapamaz.” Hakikat ödünç alınamaz. O kitaplardan çalışılamaz. Hiç kimse sana onun ile ilgili bilgi veremez. Senin zekânı keskinleştirmen zorunludur, bu sayede sen varoluşun içine bakarsın ve onu bulursun. Eğer bir çocuk açık, alıcı, uyanık bırakılırsa ve araştırmak için arzu verilirse onun psikolojik özgürlüğü olacaktır.

Ve psikolojik özgürlük ile birlikte muazzam bir sorumluluk gelir. Ona bunu öğretmek zorunda değilsin; o psikolojik özgürlüğün gölgesi gibi gelir. Ve o sana müteşekkir olacak. Aksi taktirde bütün çocuklar anne babalarına kızgındır çünkü onlar onu mahvetti: Onun özgürlüğünü yok ettiler, zihnini koşullandırdılar. O bir soru dahi sormadan önce hepsi, kendi tecrübelerine dayanmadığı için sahte olan yanıtlarla zihnini doldurdular. Bütün dünya psikolojik esaret altında yaşıyor. Ve üçüncü boyut, beden olmadığını bildiğin, zihin olmadığını bildiğin, yalnızca saf bilinç olduğunu bildiğin nihai özgürlüktür. Bu bilgi meditasyon aracılığıyla gelir. O seni bedenden ayırır, o seni zihinden ayırır ve nihai olarak saf bilinç, saf farkındalık olarak sen oradasın. Bu ruhsal özgürlüktür. Bunlar birey için üç temel özgürlük boyutudur. Kolektif olanın ruhu yoktur, kolektif olanın zihni yoktur. Kolektifin bedeni de yoktur; o yalnızca bir isimdir. O yalnızca bir sözcüktür. Kolektif için özgürlüğe ihtiyaç yoktur.

Tüm bireyler özgür olduğunda kolektif olan özgürleşecektir. Lakin biz sözcüklerden fazla etkileniriz, o kadar çok bu böyledir ki sözcüklerin bir maddesinin olmadığını unuturuz. Kolektif olan, toplum, topluluk, din, kilise; bunların hepsi laftır. Onların ardında gerçek hiçbir şey yoktur. Küçük bir öykü aklıma geldi. Alice Harikalar Diyarında masalında, Alice kraliçenin sarayına gelir. Vardığında kraliçe ona sorar, “Yolda bana doğru gelen bir haberciye rastladın mı?” Ve ufak kız, “Hiç kimseye,” der. Ve kraliçe, “Hiç kimse”nin birisi olduğunu düşünür ve sorar, “Lakin o zaman niçin Hiç Kimse buraya ulaşmadı?” Küçük kız, “Hiç kimse hiç kimsedir” der. Ve kraliçe der ki, “Aptal olma! Anlıyorum: Hiç Kimse Hiç Kimse olmak zorunda ama o sen buraya gelmeden önce burada olmalıydı. Anlaşılan Hiç Kimse senden daha yavaş yürüyor.” Ve Alice der ki, “Bu kesinlikle yanlış! Hiç kimse benden bi hayli hızlı yürüyemez.” Diyalog bu biçimde devam eder. Tüm diyalog boyunca “hiç kimse” birisi olur ve Alice’in kraliçeyi bu “hiç kimse”nin hiç kimse olmadığına ikna etmesi olabilecek olmaz. Kolektiflik, toplum; tüm bunlar yalnızca laftır. Gerçekten var olan bireydir; aksi taktirde bir sorun olacaktır.

Bir Rotary kulübünün özgürlüğü nedir? Lions kulübünün özgürlüğü nedir? Bunlar yalnızca isimdirler. Kolektiftik çok tehlikeli bir fikirdir. Kolektif olmak adına birey, gerçek her zaman kurban edilmiştir. Ben kesinlikle ona karşıyım. Uluslar bireyleri ulus adına kurban ediyor; ve “ulus” yalnızca bir laftır. Haritanın üzerine çizdiğin çizgiler yeryüzünde hiçbir yerde yoktur. Onlar yalnızca senin oyunundur. Lakin haritanın üzerine çizmiş olduğun bu çizgiler için savaşmak adına milyonlarca insan ölmüştür; gerçek insanlar gerçek olmayan çizgiler için ölüyor. Ve sen onları kahraman yapıyorsun, ulusal kahramanlar yapıyorsun! Kolektiflik düşüncesi tamamıyla yok edilmelidir; aksi taktirde şu yahut bu biçimde bireyi kurban etmeye devam edeceğiz. Bireyi din adına bile, din savaşlarında kurban etmiş durumdayız. Dini savaşta ölen bir Müslüman kendisinin cennetlik olduğunun garanti olduğunu bilir. Ona imamı tarafından, “Eğer İslam için ölürsen hayal ettiğin veya rüyasını gördüğün tüm zevkleriyle cennetlik olman kesindir. Ve öldürdüğün kişi de bir Müslüman tarafından öldürüldüğü için cennete ulaşacaktır. Bu onun için bir bunun yanı sıralıktır; o nedenle bir insanı öldürdüğün için suçluluk hissetmene gerek yok” denmiştir. Hıristiyanların Haçlı Seferleri mevcuttur —bir cihat, bir dini savaş— ve binlerce insan öldürülür, insanlar canlı canlı yakılır.

Ne için? Kolektif olmak adına; Hıristiyanlık için, Budizm için, Hinduizm için, komünizm için, faşizm için herhangi bir şey olabilir. Kolektif olmayı temsil eden herhangi bir sözcük ve birey kurban edilebilir. Kolektifliğin var olması için bile bir neden yoktur: Bireyler yeterli gelmektedir. Ve şayet bireylerin özgürlüğü varsa psikolojik olarak özgürlerse, ruhsal olarak özgürlerse o zaman doğal olarak kolektif olan da manevi olarak özgür olacaktır. Kolektif bireylerden meydana gelir tersinden değil. Bireyin yalnızca kolektif olanın bir parçası olduğu söylenmektedir; bu doğru değildir. Birey kolektifin yalnızca bir parçası değildir; kolektif bir araya gelen bireyler için yalnızca bir semboldür. Onlar hiçbir şeyin parçası değildir; onlar bağımsız kalırlar. Onlar organik olarak bağımsız kalırlar, onlar kolektifin parçası haline gelmezler.

Osho – Özgürlük – Kendin olma cesareti PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu