Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler PDF Oku indir
Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler kitabını araştırdık. Ayrıca Pablo Neruda tarafından kaleme alınan Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler kitap özetinin yanı sıra, Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler pdf oku, Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler yandex, Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler e-kitap pdf, Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler PDF Drive, Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler PDF indir Oku
Yeni Latin Amerika edebiyatının geçmişi çok eskilere gitmiyor, çok çok elli yıl gerilere götürebiliriz bu edebiyatı. Bağımsızlık savaşının birinci aşamasında Avrupa egemenliğinden kurtulduktan sonradır ki bu ülkelerde bir sanat ve edebiyat özgünlüğünün başladığına tanık olabilinmekte. Yine de olup bitmiş değildir bu. Bir oluşum süreci içinde sürüp gitmektedir. Hakçası, Latin Amerikalı yazar, bugün de büyük ölçüde Avrupa kültürünün ve edebiyatının değerleriyle beslenmektedir. Şöyle diyelim: Latin Amerikalı yazar bugün bu kültür ve edebiyatı yerel değerlerle kaynaştırma aşaması içindedir. Ama Avrupa kültürüyle yerel kültürün bireşiminin, Latin Amerikalı yazarın eliyle, Kuzey Amerika’ya karşı bağımsızlık savaşında kıymetli bir silah oluğu da bir gerçek. Kıtanın toplumsal yapısında yaşayakalmış feodal değerlerle Batı değerleri yan yana, iç içedir. Latin Amerikalı yazar, özellikle son yirmi beş yıl içinde bu verilerin çok kıymetli ve gerçekçi bir tanığı olmuş, kıtanın uyanışında büyük rol oynayacak veriler hazinesi ortaya koymuştur. Avrupa egemenliğinden siyasal anlamda kurtuluş 1810-1826 senelerı içinde gerçekleşmiştir. Gerçek bir kültür uyanışı da bu tarihlerden sonra başlar. Önce, başta Fransız ve İspanyol edebiyatına olmak üzere, büyük bir öykünme dönemine girilmiştir. XX. yüzyılın ilk yarılarına kadar Latin Amerika yazarı hep Avrupa sanatını, Avrupa okullarını izlemiştir. 1900’lerden sonra ise kıta kendi yazarını çıkarmaya başlamış, Latin Amerika üretici edebiyat aşamasına girmiştir.
Kübalı José Marti, Nikaragualı Ruben Dario, Şilili Gabriela Mistral (1945 Nobel Ödülü) bu dönemin öncüleri olmuşlardır. Daha sonraki kuşak ise bugün bütün dünya dillerinde tanınmış, romanda, özellikle de şiirde, özgün, kuvvetli temsilciler getirdi: Neruda (Şili), Asturias (Guatamela), Nicolas Guillen (Küba), R. Gonzales Tunion (Arjantin), Virgilio Pinera (Küba), José Icaza (Ekvador), Octavio Paz (Meksika), Jorge Amado (Brezilya). Latin Amerika yazarlarının yapıtlarında yerel ayrım ve özelliklerden sonra büyük bir kıta hareketi göze çarpıyor. En çok da Neruda’nın yapıtında beliriyor bu. Büyük yapıtı Evrensel Şarkı’da çok belirgin olarak ortadadır. On beş bölüm olan bu şiir anıtında yalnız Şili’yi değil, bütün Güney Amerika’yı anlatır Neruda. Hatta farklı zamanlarda Kuzey Amerika halklarına çağrılarda bulunur. Amerika insanı nedir, nasıl ezilmiştir, sunduğu kurtuluş çiçekleri (kahramanlar) kimlerdir? Hayınlar kimlerdir? Toprak, insan öğesiyle birleşerek tarih boyunca yurt-toprak niteliğini nasıl elde etmiştir, Amerikalının dayatma gücü nerden gelmektedir, dostlar kimlerdir, düşmanlar kimlerdir, şiir özgürlüğün hizmetine nasıl girecektir? Yer yer lirizme girip girip çıkan bu büyük destanda bunları anlatır. Evrensel Şarkı’nın V. bölümünde “ Göksel Şairler” adlı şiirde, kıtanın talanı sırasında ses çıkarmayan, veya Batı şiirinin uzantısı üzerinde oyalanan Latin Amerika şairlerini kınar; “Gide’ciler”, “Rilke’nin gizem peşindeki enikleri”, “düzmece büyücü varoluşçular”, “bir mezarın içinde yaşayan gerçeküstücü gelincikler”dir onlar; sömürücülerden, doların avukatlarından, Şilili varlıklı zıpırlardan, kıtadaki oligarşilere omuz veren çıkar kümelerinden geri kalır yanları yoktur. Sanırım, bugüne dek yazılmış siyasal şiirin en yüce örneğidir Evrensel Şarkı. Mayakovski de, Eluard da, Aragon da, Nâzım Hikmet de siyasal şiir üstüne mühim yapıtlar verdiler. Tek tek çok güzel siyasal şiirler yazdılar. Ama bütün öğeleri sürekli olarak olarak tercih ederek siyasal şiirin bir çeşit sistematiğini ilk kez Neruda kurdu.
Bir insan değil, bir ülkenin değil, koskoca bir kıtanın öfkesi, umudu, dayatması var Evrensel Şarkı’da. Bu niteliğiyle, şairler içinde haklı olarak en büyük etkinliği de o sağladı. Ve adını çağımız şairlerinin en büyüklerinin arasına yazdırdı. Neruda ilk şiirlerini yayımlamaya başladığı sırada Fransa şiirinde sembolizm son büyük parıltılarını yaşıyordu. Apollinaire ve dostlarının şiire getirdikleri yeni şaka ortalığı kırıp geçiriyordu; Dada’nın patırtıları içinde gerçeküstücülük patlamak üzereydi. Neruda yüksek öğrenimi sırasında Santiago Üniversitesi’nde Fransızca’yı öğrenmişti. Bundan dolayı Fransız şiiriyle yakında zamandan ilgileniyordu. Baudelaire’e, Rimbaud’ya büyük bir hayranlığı vardı. İlk şiirlerinde Fransız şairlerinin büyük etkileri görülüyor. Hatta bu arada pek mühim olmayan bazı şairlerin de. Ama Neruda kısa bir sürede gerçek ustaların kimler olduğunu fark etmiş, bu ona kendi şiirini değiştirme, kendine özgü bir şiir kurma olanağı da vermiştir. Doğallıkla bağlı olduğu İspanyol şiiri içinde ayrı bir devinim yarattı Neruda. İspanyol şiirinin geleneksel coplas (dörtlük) geleneğini kırarken bu dilde ayrı bir gerilim meydana getirdi. Yeni bir şiirin peşine düştü. Nasıl bir şiir? Saf olmayan bir şiir.
Şöyle anlatıyor Neruda bu şiiri: Tere batmış, dumana gömülmüş, zambak ve sidik kokan, ticaretin ezmeye çalıştığı, yasaların içinde, yasaların ötesinde bir şiir; üstümüzdeki giysiler gibi sabun lekeleri taşıyan, gövdelerimiz gibi karışık bir şiir; utanç verici davranışlarımız gibi, gözlerimiz, bilgiçliğimiz gibi, kinimiz, aşkımız, antlarımız gibi, siyasal bağlanmalar, kafa tutmalar, kuşkular gibi, kelimelerimiz gibi, havyanlar gibi, kararlar, vergiler gibi karman çorman, saf olmayan bir şiir; sonunda güvercinin pençesiyle perçinlenen kusursuz bir şiir; üzerinde buz izleri, diş izleri bulunan, terimizle, belki de alışkanlıklarımızla hafifçe ısırılmış, dokunmanın yüce isteğini taşıyan, bu arada “eşyanın kötü tadını taşıyan” bir şiir. Ama anlaşılıyor ki, Neruda eşyanın kötü tadına bağlamıyor şiirini, şaire ondan korkmaması gerektiğini dile getiriyor. Böylelikle bağlanma ile şiir sanatındaki özgürlük içinde bir uzlaşma, bir uyum sağlamaya çalışıyor. Yaşanan yaşamı görmek istiyor şiirde. Bununla yetinmiyor. Yaşanacak yaşamın kuvvetli izlerini de taşısın istiyor şiir. Ek bir dünya yaratmak değil onun şiirden beklediği; dünyamızı büyütmek istiyor. Şiir, dünyayı değiştirmenin araçlarından biridir. İnsan, şiirle “yeri ve formülü” bulacaktır. Şiir, insan bilincini daha ilerde bir yere atacak, insana yeni duyumlar, yeni nitelikler kazandıracaktır. Var mıdır böyle bir hayat? Vardır böyle bir hayat. Olacaktır. Nerval’in çıldırmadığı, Mayakovski’nin kendine kıymadığı, Lorca’nın kurşuna dizilmediği bir hayat. Şiirle nasıl başarılabilir bu? Sorunun karşılığı: Şiirle de başarılabilir. Einstein’in enteresan bir sözünü anımsayalım: “Bütün bilim aslında günübirlik düşüncenin bir çeşit arınmasından başka bir şey değildir.
” Şiir de öyle. Şiir, her türlü şiir, lirik şiir bile, bu doğrultuda insanın genel bilgisini, genel bilincini hazırlamaktadır. Dil düşünmenin taşıtıdır. Şiirse, dili ona en iyi hazırlayan olanak. Böylelikle şair hem günübirlik çalkantılar içinde olmakta, hem de insanın dünyaya uyarlanmasında gücül olanaklar taşımaktadır. Apollianire de demiyor muydu: “Biz ki hep geleceğin, sınırsızın sınırlarından çarpıyoruz.” Neruda şiirin bu uzun vadeli işleviyle yetinmiyor, insanın dünyaya, insana uyarlanması sorununu didikleyenlerin de öncülerinden biri oluyor. Siyasal plana kayarak daha büyük bir etkinlik yaratıyor. Şili’nin poblemlerinı, Latin Amerika poblemleri içinde, onları da dünyamızın poblemleri içinde görmekte büyük bir başarı sağlıyor. Siyasaya kaydığı zaman sesi hırçınlaşıyor, sesi artıyor, öbür planlarda kimi zaman yumuşuyor, elini omuzunuza koyarak dostça konuşuyor, lafları Aragon’unki gibi bir renklilik, Eluard’ınki gibi kardeşçe bir kıvam kazanıyor. Nâzım gibi sürgün duyguları içinde hüzünleniyor. Bitkileriyle, deniziyle, böcekleriyle, insanlarıyla, tarihiyle, insan çatışmalarıyla, bir kıtanın bütün bir hassasğını, bütün bir şiirini seriyor önümüze. Büyük bir bitek bir şiir onunki. Bir yerde bütün dünyayı kapsayan bir şiir. Dünya sanatını aşamalarıyla, okullarıyla tatmış, görüp geçirmiş, onlardan süzülerek, kimi zaman koparak, kimi zaman onları aşarak kendine özgü bir söz ve hassask ve coşku bölgesi yaratmış bir şiir.
Neruda’nın şiirinde imge çok mühim bir öğedir. Bir imge çağlayanı olmasından ötürü onu kökte gerçeküstücülere bağlayanlar da olmuştur. Kuşkusuz gerçeküstücülerden de yararlandığı yerler mevcuttur. Lakin bunu fazla büyütmemeli. Çünkü Neruda’da imge başka bir şeydir. Şöyle diyebiliriz: Neruda’da imge doğal olanın yanına insani bir öğe katmaktadır. İnsana özgü bir şeydir imge, insanca bir şeydir. Ayrıca Neruda kendi getirdiği bir retorik içinde eritir imgeyi. Böylelikle onun yapıtında gerçeküstücülerde hiçbir zaman olmayacak bir şey olur: Düşünce her an kendine basit bir şekilde bir çıkış kapısı bulur. Neruda’nın şiirlerini çevirirken onun söz hazinesine, retoriğine özen göstermek gerekir. Birçok şiirini, hatta o kitabını, veya bütün yapıtlarını okumadan tek bir şiirini çevirmeye kalkmak yanlışlara götürebilir çevireni. Sözgelimi onun çok sevdiği, çok kullandığı “tünel” sözcüğü Fransızca çevirilere “uçurum, çukur” olarak geçmiştir. Oysa Neruda bu sözcüğe değişik yerlerde değişik anlamlar yüklemektedir. Neruda üstüne bugüne dek fazla kaynak yoktu Fransızca’da, İngilizce’de. Almanca’da olduğunu da sanmıyorum.
Yirmi yılı aşkın bir süredir çağımızın en büyük şairlerinden biri olduğu bilgisi yer alıyordu. Lakin bu kanı uzun inceleme yazıları yerine anı niteliğini aşmayan dergi yazılarıyla geçiştirilmekteydi. Batıda, Jean Marcenac’ın, Seghers’in “Günümüz Şairleri” dizisinde çıkan kitabı dışında Neruda üstüne kitap da yazılmamıştı galiba. 1950’de yayımlanan Evrensel Şarkı, 1952’de Fransızca’da üç cilt halinde basılmış, kısa bir sürede tükenmişti. Hele birinci cildi bulmak baştan beri olanaksızdı nedense. Ama son senelerda şiir kitaplarının Batı dillerinde peş peşe yayımlandığını gördük. Nobel Ödülü bu büyük şairin yapıtını daha fazla yayacağı gibi onun üstüne yapılan çalışmaları da artıracaktır. İspanyolca’nın yaşayan en büyük şairinin bütün yapıtlarını Türkiye’de okumak dileğindeyiz. Şiirimize bir kan dolaşımı getirecektir.
Pablo Neruda – Yürekte İspanya – Seçme Şiirler PDF indir Tıklayın