PDF

Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi PDF Oku indir

Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi kitabını araştırdık. Ayrıca Ramazan Şeşen tarafından kaleme alınan Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi kitap özetinin yanı sıra, Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi pdf oku, Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi yandex, Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi e-kitap pdf, Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi PDF Drive, Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi PDF indir Oku

İbn Fadlan X. yüzyıl başlarında Abbasi Halifesi Muktedir (ölm. 320/932)’in divanında (sekreteryasında) çalışan kâtiplerden ve Mevlâlardan (Araplaşmışlardan)’dır. Hayatı ile ilgiliki bilgilerimiz yalnızca, 309-310/921-922 senelerında Halife Muktedir tarafından Etil (Volga) Bulgarlarına gönderilen elçilik heyeti sırasındaki anılarını anlattığı Seyahatnâme (el-Rihle)’sinde verd kurmasından tatmin değillerdi. Bunun yanında, Halife’nin emrine uyarak gerekli çalışmaların yapılmasında, kılavuzlar, muhafızlar verilmesinde yardımcı oldular. Elçilik heyeti 921-922 kışını Harezm’de Cürcaniye şehrinde geçirdi. Türkler ve Türk ülkeleri ile ilgili bilgi edindi. Havaların ısınmaya başlaması üzerine 4 Mart 922 tarihinde bir kervanla Cürcâniye’den kuzeye doğru hareket etti. Önce Üst-Yurt’taki Oğuzlara uğradı. Onların önderleriyle, bilhassa ordu kumandanı (Subaşı) ile buluştu. Ona Nezir el-Haramî’nin mektubunu, armağanlerini verdi. Nezîr el-Haramî mektupta onu İslamiyet’e davet etmekteydi. Lakin Subaşı net yanıt vermedi. Cevabını mektupla Nezîr el-Haramî’ye bildireceğini dile getirdi. İbn Fadlan’ın verdiği bilgilerden Oğuzlar içinde İslamiyet’in yayılmakta olduğu anlaşılmaktadır.

İbn Fadlan Oğuzların yaşayışları, idareleri, dinleri, ahlak ve adetleri ile ilgili son derece mühim bilgiler vermektedir. Elçilik heyeti yoluna devamla Peçeneklere, Başgırtlara uğrar, İbn Faldan onların dinleri, adetleri ile ilgili kısa bilgiler verir. Nihayet, elçilik heyeti 12 Mayıs 922 Pazar günü Bulgarların memleketine ulaşır. İlteper Almış tarafından karşılanır ve ağırlanır. Bu arada Bulgarlar halen yerleşik hayata geçmemişlerdir. Bunun yanı sıra heyet birkaç gün dinlenir, hükümdar ülkesinin ileri gelenlerini toplar, heyeti resmen huzuruna kabul eder. Bu kabulde hatunu, beyleri, çocukları da bulunur. İbn Fadlan hükümdar ve yanındakilere Halife Muktedir’in, vezir Hamid b. Abbas’ın, Nezîr el-Haramî’nin mektuplarını okur, armağanlerini, saltanat alametlerini takdim eder. Lakin hükümdarın kale yaptırmak için istediği paradan hiç bahsetmez. Bu paranın gönderildiği mektupta yazılmaktadır. Hükümdar bu hususta ısrar eder. İbn Fadlan paranın temin edilemediğini söyler, hükümdar meselenin üzerinde durursa da bir sonuç alamaz. İbn Fadlan Bulgarların yaşayışları, adetleri, ahlakları, ülkelerinin özelliği, ekonomileri ile ilgili son derece güzel ve ayrıntılı bilgiler verir. Harezmlilerin etkisiyle onların Hanefi mezhebinde olduklarına telmih eder.

Namazlarda ikametleri Şafîi mezhebine göre yaptırmaya çalıştığını, fakat başarılı olamadığını söyler. Hükümdarın ve halkın eski adetlerinin bir kısmını korumalarına karşılık, içten Müslüman olduklarını ortaya koyar. Bunun yanı sıra İbn Fadlan Etil nehri kıyısında kurulan büyük bir çarşıya gelen Rus (Viking) tüccarlarından bahseder. Onların dinleri, gelenekleri ile ilgili enteresan bilgiler verir. Onlar tarafından yapılan bir ölü düğününü ayrıntı kısmıyla anlatır. Bu kısım çok enteresandır. Eserinin sonunda Hazarlar ile ilgili kısa bilgi verir. İbn Fadlan dönüş yolculuğundan hiç bahsetmez. Yalnız, Bulgar ülkesinden ayrılmadan önce gündüzlerin kısalıp gecelerin uzadığını söyler. Buna göre 922 yılı güzünde dönmüş olmalıdır. Hazarların başşehri Etil’e uğradığı şüphelidir. Belki onlar ile ilgili verdiği bilgiler okuduklarına, duyduklarına dayanıyordu. İbn Fadlan’ın eseri defalarca yayınlanmış, çok sayıda dile tercüme edilmiştir. Bu tercüme ile birlikte verdiğimiz metin neşrini hazırlarken eserin Meşhed Kütüphanesi, nr. 5229’daki tek nüshasından (bkz.

F. Sezgin tıpkı basımı Mecmu fi’l-Coğrafya, Frankfurt 1987, s. 390- 420), Z. Velidi Togan’ın 1959 senesindeki neşrinden, Sami Dehhan’ın 1939 senesindeki neşrinden, Helmut Ritter’in Z D M G, XCVI, s. 95-126’daki makalesinden faydalandık. Tercümede hazırladığımız metni esas aldık. Çalışmada İbn Fadlan’ın Seyahatnamesi’nden sonra İbn el-Fakîh el-Hamedânî (ölm. 340/951) civarında)’nin Kitabü Ahbar el-Büldan adlı eserinin Meşhed nüshasının sonundaki Türklere ait bahis gelir (bkz. F. Sezgin, Mecmu Fi’l-Coğrafya, Frankfurt 1987, s. 333-347). Bu nüshada önceden Leyden’de neşredilen nüshaya göre epeyce fazla bilgi mevcuttur. Bir kısmı V. Minarsky tarafından yayınlanmıştır. Lakin İbn el-Fakîh eserini bir coğrafyacıdan ziyade bir hadisçi – edebiyatçı tarzında yazmıştır.

Epeyce hurafe ihtiva eder. Türk şehirleri ile ilgili verdiği bilgiler tamamen hurafedir. Bu nedenle çalışmamıza o kısımları almadık. Verdiği bilgilerin bir kısmı Yakut el-Hamavî tarafından Mucem el-Buldan’da aktarılmaktadır. Bahsin sonunda Türk ve doğu hükümdarları unvanlarına dair verdiği bilgiler Mücmel el-Tevârih ile paralellik arzeder. Sonra Ebû Dülef Misar b. Mühelhil’in Türk, Hind, Çin ülkelerinden bahseden birinci risalesinin Türklerle alakalı bahsi gelir. Bu kısmın metninin hazırlanmasında da Meşhed, nr. 5229’daki nüsha esas alınmıştır (bkz. F. Sezgin, Mecmuu fi’l-Coğrafya, Frankfurt 1987, s. 347-353). Ebû Dûlef, Samanî hükümdarı Nasr b. Ahmed b. İsmail (ölm.

943)’e gelen Çinli elçilerin dönüşü sırasında onlarla birlikte Çin’e gitmiş, bu arada uğradığı Türk ülkeleri ile ilgili kısa bilgiler vermiştir. Yalnız, verdiği bilgiler şüphe uyandırmaktadır. Maverâünnehr’i geçince normal olarak Karahanlılara varması gerekir. Karahanlılar ise Karluklar, Yağmalar, Çiğillerden meydana geliyordu. Bunların yerine Tahtah ve Necâ ülkelerinden bahseder. Bunların ne oldukları belli değildir. Karahanlılardan Buğrac (Buğrahanlar) diye bahseder. Sonra Çiğillerden söz eder. Onlar da Karahanlılardır. Sonra Tibet’ten, sonra Oğuzlar, Peçenekler, Kimeklerden bahseder. Bunlar Karahanlılara göre kuzey-batıda kalır. Onlara uğraması imkânsızdır. Sonra Tokuzoğullar ve Kırgızlardan bahseder. Onlara Tibet’ten sonra uğramış olmalıdır. Sonra Karluklardan ve Kitaylardan bahseder.

Söylediğimiz gibi, Karluklar ilk uğraması gereken kabiledir. Verdiği bilgiler aşağı yukarı aynı şeylerin tekrarı gibidir. İnsana itimad telkin etmez. Çalışmanın en sonunda ise 1140 yılı civarında yaşayan Şerefezzaman el Mervezî’nin Tabâyi elHayavan adlı eserinin Türklerden bahseden dokuzuncu babı bulunmaktadır. Bu babın metnini hazırlarken V. Minorsky’nin 1942 senesinde Londra’da paylaştığı Sharaf el-Zaman Tahir Mavrazî, China, The Turks and İndia adlı eserinin s. 17-26’sındaki metne dayandık. Şerefezzaman elMevvezî’nin Türkler ile ilgili verdiği bilgiler sağlam ve mühimdir. Oğuzlar, Kunlar, Kaylar, Kırgızlar, Karluklar, Kimekler, Peçenekler, Hazarlar, Burdaslar, Macarlar gibi doğu ve batıdaki Türk kabilelerinden bahseder. Oğuzları Tokuzoğullar, Uygurlar, Üçguzlar gibi on iki kısıma ayırır. Türkmenlerden bahseder. Birçok İslam coğrafyacısı gibi Slavları, Rusları Türklerden sayar. VIII-IX. asırlarda Orta Asya’da mera darlığından başlayıp Orta Avrupa’ya, Anadolu, diğer İslam ülkelerine yayılan Türk kavimleri göçlerine temas eder. Bu göçler sonucu çok sayıda Türk kabilesi yer değiştirmiş, yeni vatanlar edinmiştir.

Bazı kabilelerin bir kısmı batıya gitmiş, bir kısmı doğuda kalmıştır. Bazı kabileler diğerleri içinde erimiştir. Bu çalışmada sözü edilen kabilelerin en mühimsi Oğuzlardır. Oğuzlar 22 boya ayrılıyordu. Selçuklular Oğuzların Kınık boyundan, Osmanlılar Kayı boyundandır. Önceleri Oğuzlar Çin’e komşuydular. VIII-XI. yüzsenelerda Aral Gölü civarına geldiler. Bu gölün kuzey, doğu, batı taraflarında yerleştiler. Hazarlara, Maveraünnehr’e ve Harezm’e komşu oldular. İbn Fadlan onların önderlerini batı Kazakistan’da Üstyurt bölgesinde rastlamıştır. Bu arada Bulgar hükümdarının Oğuz subaşısının dünürü olduğu anlaşılıyor. Oğuzlar X. asrın ikinci yarısı ile XI. yüzyılda Hazar denizinin güneyinden Selçuklularla İslam ülkelerine yayılmışlar, mühim bir kısmı Anadolu’yu yurt edinmiştir.

Bir kısmı Hazar denizi ve Karadeniz’in kuzeyinden Kıpçak bozkırlarına, Balkanlara gitmişlerdir. Bir kısmı yurtlarında putperest olarak kalmışlardır. Sultan Sencer’i 1153 senesinde esir eder bu putperest Oğuzlardır. Daha sonraki yüzsenelerda Müslüman olmuşlardır. Peçeneklerin esas yurtları İbn Fadlan’ın onlara rastladığı yer olmalıdır. Bir kısmı X. asırda Hazarların baskısıyla batıya gitmiş, Tuna’yı geçerek Balkanlara girmişler, Bizans’ı tehdit etmişlerdir. Alexios Komnenos tarafından dağıtılmışlar, bazıları Bizans’ın hizmetine girmiştir. Ebû Dülef onları doğuda gösterir ise de doğru değildir. Hiçbir kaynak onu desteklemez. Başgırtların ülkesi İbn Fadlan’ın onlara rastladığı yerdir. Bu günkü Başkurdistan Cumhuriyeti’nin olduğu bölgedir. Başgırtların bir kısmı Peçeneklerinin ardından batıya gitmiş, Macarlarla karışmıştır. 1200 yılı civarında Macaristan’daki Başgırtlar Müslüman’dı. Hanefi fıkhı tahsil etmek için Haleb medreselerine talebe gönderiyorlardı.

Yakut el-Hamavî bunlardan biriyle yaptığı konuşmayı nakleder. Bulgarlara gelince, onların anayurdu kuzey Kafkasya’ydı. Önceleri Hazarlara tabi idiler. Sonra bir kısmı Balkanlara gittiler. Bulgaristan’da yerleştiler. İbn Fadlan’ın elçilik için gittiği Volga Bulgarları 900 yılı civarında Müslüman oldular. İbn Fadlan gittiğinde halen göçebeydiler. X. asrın ortalarında Bulgar şehrini kurdular. Moğol istilasına kadar yaşadılar. Sonra Altınordu Devleti’nde eridiler. Doğu Avrupa’da Türk-İslam kültürünün yerleşmesine ve gelişmesine mühim katkı yaptılar. Türkçe’de Sabir, Farsça’da Hazâran, Arapça’da Hazar adı verilen Hazarlar büyük Türk kavimlerindendir. VI. asrın sonlarında Kuzey Kafkasya, Hazar bölgesinde kuvvetli bir devlet kurdular.

Hz. Peygamber devrindeki Sâsânî – Bizans savaşlarında Bizans tarafını tuttular. Avarlar ise İran tarafındaydılar. İslam tarihinin başlarında Müslümanlarla Hazarlar içinde Azerbaycan ve Kafkasya’da kanlı savaşlar oldu. Hazarların idareci sınıfı Harun el-Reşid devrinde 800 yılı civarında Bizans Yahudilerinin etkisiyle Musevi oldular. Halkın çoğu ise putperest, Müslüman, Hıristiyan’dı. İbn Fadlan zamanında başşehirleri Volga’nın Hazar denizine döküldüğü yerdeki Etil şehriydi. Şehir nehrin doğusunda ve batısında yer alıyordu. Müslümanlar doğu kesimde oturuyorlardı. Burdaslar Hazarlara bağlı olarak Bulgarlara komşuydular. Halluh şeklinde de söylenen Karluklar önceleri Göktürk Federasyonuna bağlı doğuda yaşıyorlardı. Göktürk imparatorluğunun parçalanmasından sonra VIII. yüzyılda Tanrı dağları bölgesine geldiler. Müslümanlara komşu oldular. Kaşgar ve Bulasagun’u kendilerine başkent edindiler.

Karahanlı devleti halkının çoğu Karluklardandı. Çiğiller, Yağmalar da bu kabilenin kollarındandır. Müslüman olduktan sonra bunlara Hakâniler denmiştir. Sonra mühim kısmı Maveraünnehr bölgesinde yerleştirmiş. Selçuklularla batıya gelen Türkler içinde mühim ölçüde Karluk türkü bulunmalıdır. Oğuzların, Karlukların Müslümanlarına Türkmen denir. Daha sonraları göçebe (yörük) Türklere Türkmen denecektir. Kimekler de büyük Türk kabilelerindendir. Yukarı İrtiş bölgesinde Mâverâünnehr’in kuzeyinde Oğuzlara komşu olarak yaşıyorlardı. Kıpçaklar da Kimek Federasyonu’na bağlıydı. Sonra batıya Kıpçak bozkırlarına gittiler. XII. yüzyılın ikinci yarısında Kimek ve Kıpçakların mühim kısmı Harezmşahlar Devleti’nin hizmetine girdi. Kazaklar bu kabilelerin torunlarıdır. Harezmşahların, Gürcülerin, Memlukların askerleri genelde Kıpçak-Kimek kökenliydi.

Mervezi’nin ifadelerinden Kunların ve Kayların Çin’e yakın bir bölgede oturdukları anlaşılıyor. Harezmşah, Ekinci b. Koçkar (ölm. 1097) Kunlardandı. Buna göre Kunlar ve Kaylar da Harezm, Kazakistan bölgelerine gelmişlerdir. Zamanla diğer kabileler içinde erimişlerdir. Kırgızlar da doğuda Moğalistan’a komşuydular. Daha sonra Cengiz’in Moğol Federasyonu’na katıldılar. XVI. yüzyılda bu günkü Kırgizistan’da yerleştiler. Tokuzoğuzlar, Uygurlar kaynaklarda daima birlikte zikredilir. Uygur Devleti’ni bunlar kurmuştur. Başşehirleri Hanbalık’tı. Temim b. Bahr bunlara elçi gitmiştir.

İslam coğrafyacıları tarafından çok sözü edilen Türklerdendir. Sonra, Budist, maniheist, Müslüman olmuşlardır. Bu günkü Uygurlar müslümandır. Doğu Türkistan’da hayatlarını sürdürmektedirler. Macarlara gelince, onlar önceleri Kuzey Kafkasya’da Kuban nehri civarında oturuyorlardı. Hazarlara bağlıydılar. Peçeneklerin baskısıyla 890 yılı civarında Karadeniz’in kuzeyine Don ve Dinyester nehirleri içindeki bölgeye geldiler. Daha sonra Orta Avrupa’ya gidip Macaristan’da yerleştiler. Oradaki Hun Türkleriyle karıştılar. Ardından Başgırtların bir kısmı da Macaristan’a geldi. Ruslar ve Slavları İslam coğrafyacıları hatalı olarak Türk kavimlerinden kabul ederler. Ruslar İskandinav kökenli Vikinglerdendir. IX-X. yüzsenelerda bu günkü Rusya’ya gelmişler, Slavlarla karışmışlardır. İbn Fadlan zamanında bu karışma halen gerçekleşmemişti.

Ruslar 980 yılı civarında Hıristiyanlığı kabul ettiler. Mervezî’nin söz ettiği Müslümanlığa geçen Ruslardan kaynaklarda bahsedilmez. Bu Ruslar belki de Orta Volga bölgesinde bir Rus prensliğine mensuptular. Türk kabileleri bu çalışmada sözü edilenlerle sınırlı değildir. İslam Coğrafyacılarına göre Türkler adlı kitabımızda 150 kadar Türk kabilesinden ve aşiretinden bahsedilmektedir. Daha çok bilgi edinmek isteyenlerin o kitaba başvurmasını öneririz. Ramazan Şeşen.

Ramazan Şeşen – İbn Fadlan Seyahatnamesi PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu