PDF

Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge PDF Oku indir

Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge kitabını araştırdık. Ayrıca Robin S. Sharma tarafından kaleme alınan Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge kitap özetinin yanı sıra, Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge pdf oku, Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge yandex, Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge e-kitap pdf, Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge PDF Drive, Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge PDF indir Oku

Kalabalık mahkeme salonunun tam ortasında yığılmış durumdaydı. O, ülkenin en seçkin avukatlarından biriydi. Bir dizi çarpıcı hukuki zaferinin yanı sıra bakımlı vücuduna giydiği üç bin dolarlık İtalyan takım elbiseleriyle de iyi tanınan bir adamdı. Orada, az önce tanıklık ettiğim şeyin şoku ile felç olmuş. Öylece duruyordum. Büyük Julian Mantle bir kurbana indirgenmişti ve şimdi çaresiz bir bebek gibi yerde kıvranıyor, deli gibi sarsılıyor, titriyor ve terliyordu. O andan sonra her şey ağır çekimde hareket ediyor gibi göründü. Stajyer avukatı, heyecanla “Tanrım, Julian’ın başı dertte!” diye bağırarak, duruma bakakalmış olan bizleri kendimize getirdi. Yargıç paniğe kapılmış görünüyordu ve hemen acil durum telefonuna sarılarak bir şeyler mırıldandı. Bense kafası karışmış ve sersemlemiş, öylece duruyordum. İçimden “Lütfen ölme yaşlı budala. Gitmek için daha çok erken. Böyle ölmeyi hak etmiyorsun” dedim. Bir süre ayakta mumyalanmış gibi duran mübaşir aniden harekete geçti ve yerde yatan hukuk kahramanına sunî solunum ile kalp masajı yapmaya girişti. Stajyer avukat da onun yanındaydı, uzun sarı bukleleri Julian’ın kıpkırmızı yüzüne doğru sarkmış, rahatlatıcı sözler dile getiriyordu; fakat onun bunları duyamadığı açıktı.

Julian’ı on yedi senedir tanıyordum. Onunla ilk kez hukuk öğrencisi olduğum zamanda ortaklarından biri tarafından yaz için araştırma asistanı olarak işe alındığımda karşımıza gelmişti. O zaman da her şeye sahipti. Büyük düşleri olan zeki, yakışıklı ve korkusuz bir avukat, şirketin genç yıldızıydı; mucizeler sergileyebilecek biriydi. Bir gece geç saatlerde çalışırken, köşedeki şahane ofisinin önünden geçtiğimde masif meşe masasının üzerinde duran çerçevelenmiş bir alıntı gözüme çarptı. Sözler Winston Churchill’e aitti ve Julian için söylenmiş gibiydiler. Bugün eminim ki bizler yazgımızın efendileriyiz, bizden önce belirlenmiş olan bu görev gücümüzü aşmıyor; onun getireceği acılar ve kuvvetlikler benim dayanıklılığımın üzerinde değil. Kendi nedenlerimize inandığımız ve aşılamaz bir kazanma azmimiz olduğu sürece zafer bizden esirgenmeyecektir. Julian da kendi yolundan yürüdü. Sert, zor ve yazgısı olduğuna inandığı başarıya ulaşmak için günde on sekiz saat çalışmaya istekli biriydi. Dedikodulardan büyükbabasının ünlü bir senatör, babasının da Federal Mahkeme’de saygı duyulan bir yargıç olduğunu duymuştum. Bu noktaya parayla geldiği ve Armani bürünmüş omuzlarında çok büyük beklentilerin yükü olduğu açıktı. Yine de bir şeyi itiraf etmeliyim; o kendi yarışını sürdürüyordu. İşleri kendi üslubuyla halletmeye kararlıydı ve bunu gösteriye dönüştürmeyi seviyordu. Julian’ın şok edici mahkeme gösterileri sürekli olarak gazetelerin ön sayfalarında yer alıyordu.

Zenginler ve ünlüler ne zaman kavgacı bir tarafı da olan üstün bir hukuk taktikçisine ihtiyaç duysalar ona koşuyorlardı. Onun iş dışındaki yaşantısı da olabileceken İyi bilinmektedu. Gece geç saatlerde kentin en şık restoranlarına seksi genç modellerle yaptığı ziyaretler yahut “yıkım ekibi” olarak adlandırdığı gürültücü bir borsacılar grubuyla pervasız içki kaçamakları firmada efsane haline gelmişti. O ilk yaz savunduğu heyecanlı cinayet davasında birlikte çalışmak için neden beni seçtiğini hâla anlayabilmiş değilim. Onun da okuduğu Harvard Hukuk Fakültesi’nden mezun olmama rağmen, kesinlikle firmadaki en göz alıcı stajyer değildim ve aile ağacımda soylu biri olduğuma dair işaret yoktu. Babam Deniz Kuvvetleri’ndeki görevinden sonra tüm yaşamını yerel bir bankada güvenlik görevlisi olarak geçirmişti. Annem Bronx’ta büyüyen alelade biriydi. Yine de sonradan ‘Tüm Cinayet Davalarının Anası’ olarak anılacak bu olayda onun hukuki yardımcısı olma bunun yanı sıralığını kazanmak üzere çokça lobi yapan diğerlerinin içinden beni seçti; “açlığımı” sevdiğini söylemişti. Kazandık tabi ki ve karısını vahşice öldürmekle suçlanmış olan müvekkilimiz artık özgür bir adamdı; veya karmaşık vicdanı ona izin verdiği ölçüde özgür. O yaz çok şey öğrenmiştim. Öğrendiklerim, kabiliyeti olan her avukatın yapabileceği bir şey olan, hiç var olmadığı halde makul bir kuşkunun nasıl görülmektedirılabileceğinden fazla daha fazlasıydı. Bu, kazanma psikolojisi ile ilgili bir ders ve nadir bulunan bir ustayı iş başında İzleme fırsatıydı. Bunları bir sünger gibi ta içime çektim. Julian’ın daveti üzerine ortak olarak firmada kaldım ve aramızda hızlı bir şekilde kalıcı bir arkadaşlık gelişti. Onun birlikte çalışması en kolay avukat olmadığını söylemeliyim.

Onun astı olmak çoğunlukla engelli koşu gibiydi, bir çok kez gece geç saatlerde karşılıklı bağrışmalara sebep oluyordu. Bu gerçekten onun yoluydu yahut otobanı. Bu adam asla yanılıyor olamazdı. Lakin huysuz dış görünüşünün altında kesinlikle insanları önemseyen biriydi. Ne kadar meşgul olursa olsun her zaman Jenny’nin hatırını sorardı, her ne kadar ben hukuk fakültesine gitmeden önce evlenmişsek de ona hâlâ ‘Gelinim’ diye seslenirdim. Julian maddi sıkıntı içinde olduğumu başka bir yaz asistanından öğrendiğinde cömert bir burs almamı sağlamıştı. Kuşkusuz en iyilerle rekabet edebilirdi ve mücadeleyi kesinlikle seviyordu, ama dostlarını asla ihmal etmedi. Asıl sorun Julian’ın işkolik olmasıydı. İlk seneler uzun çalışma saatlerini “Firma için iyi olanı yapıyorum” diyerek savunurdu ve Cayman’larda bir ay tatil yapmayı planladığını söylerdi, “Gelecek kış mutlaka.” Lakin zaman geçtikçe Julian’ın zekâsının ünü yayıldı ve iş yükü artmaya sürdü. Davalar giderek daha büyük ve daha iyi oldu ve Julian asla karşılaşmadan kaçacak biri olmadığından kendini daha çok ve daha çok zorlamayı sürdürdü. Meşgul olmadığı nadir zamanlarda, bir dosya üzerinde çalışmadığı için kendisini suçlamadan birkaç saatten uzun süre uyuyamadığını itiraf ederdi. Kısa süre içinde daha fazlasının açlığı ile yanıp tutuştuğunu açıkça gördüm; daha fazla prestij, daha fazla zafer, daha fazla para. Beklenebileceği gibi, Julian son derece başarılı oldu. Çoğu kimsenin fakat düşleyebileceği her şeyi elde etti: Yıldızlara varan mesleki şöhret ile yedi basamaklı bir gelir, ünlülerin tercih ettiği bir semtte müthiş bir malikâne, özel bir jet, tropikal bir adada yazlık bir ev ve en değer verdiği varlığı; özel yolunun ortasına park ettiği göz alıcı kırmızı bir Ferrari.

Lakin yüzeyden görünenin tersine her şeyin böyle rüya gibi olmadığını biliyordum. Sadece kavrayışım firmadaki diğerlerinden daha kuvvetli olduğu için değil, bu adamla en fazla zaman geçiren kişi olduğum için de ulaşan kötü sonun işaretlerini gözleyebildim. Her zaman birlikteydik, çünkü sürekli olarak çalışıyorduk. İşler asla yavaşlayacak gibi görünmüyordu. Ufukta her zaman öncekinden daha büyük, bomba gibi bir dava vardı. Hiçbir hazırlık Julian için yeterli değildi. Yargıç şu soruyu veya bu soruyu sorarsa ne olacaktı, Tanrı bağışlasın? Araştırmamız müthişden azsa neler olurdu? Mahkeme salonunun ortasında bir sürprizle karşılaşır, bir çift otomobil farının ışığına yakalanan bir geyik gibi bakakalırsa ne olurdu? Bundan dolayı kendimizi sınıra kadar zorladık ve onun ufak, iş merkezli dünyasına ben de çekildim. Çoğu aklı başında insan evlerinde aileleriyle zaman geçirirken, biz, saatin iki kölesi, çelik ve camdan bir gökdelenin altmış dördüncü katında dünyayı elimizde tuttuğumuzu düşünerek, başarının aldatıcı görünümüyle körleşmişhalde canla başla çalışıyorduk. Julian ile daha çok zaman geçirdikçe onun kendini daha derine gömmeye çalıştığını görebiliyordum. Bir tür ölüm arzusu duyar gibiydi. Hiçbir şey onu tatmin etmiyordu. Sonuçta evliliği yıkıldı, artık babasıyla konuşmuyordu, herhangi birinin isteyebileceği her türlü malvarlığına sahip olduğu halde aradığı şeyi hâlâ bulamamıştı. Bu duygusal, fiziksel ve ruhsal açıdan ortadaydı. Elli üç yaşına geldiğinde yetmişlerinde gibi görünmektedu. Genelde yaşama “asla rehin alma” prensibiyle yaklaşması ve özelde dengesiz yaşam tarzının getirdiği muazzam stres sebebiyle yüzü kırışıklık içindeydi.

Pahalı Fransız restoranlarında geç saatlerde yenen akşam yemekleri, kalın Küba puroları ve kadehlerce içtiği konyak onu rahatsız edici biçimde şişmanlatmıştı. Kendini sürekli olarak hasta ve yorgun hissettiğini söylerdi. Espri anlayışını yitirmişti ve artık gülmüyordu, Julian’ın geçmişteki hevesli ruh hali ölümcül bir melankoliye dönüşmüştü. Kendi adıma, onun yaşamında amaç duygusunun tamamen ortadan kalktığını düşünüyordum. Belki de en üzücü olan şey, mahkeme salonunda dikkatinin dağılmasıydı. Bir zamanlar orada bulunan herkesi konuşma sanatının incelikleriyle kurduğu sıkı bir kapanış konuşmasıyla şaşkına çevirirken, şimdi saatlerce sonuca varamıyor, mahkemenin gözünde davaya pek az katkısı olan veya hiç olmayan anlaşılmaz olgulardan söz ederek konuyu dağıtıyordu. Eskiden diğer tarafın avukatının itirazlarına verdiği yanıtlarla onun bir hukuk dâhisi olduğunu düşünmesini sağladığı yargıcın sabrını test eden iğneleyici bir alaycılık sergilerdi. Oysa şimdi Julian’ın yaşam ışığı sönmeye başlamıştı. Bu yalnızca onu mezara erken götürecek çılgın yaşamının eseri değildi. Bunun daha derinlerden geldiğini hissetmiştim. Bu ruhsal bir şey gibi görünmektedu. Hemen her gün, yapmakta olduğu şey için hiç tutku duymadığını ve boşluk hissiyle çevrelendiğini söylerdi. Julian daha genç bir avukatken, her ne kadar ailesinin sosyal konumu sebebiyle bunun içine itilmişse de hukuku gerçekten sevdiğini söylemişti. Hukukun karmaşaları ve entelektüel zorluklan onu kendine bağlamış ve enerjiyle doldurmuştu. Hukukun sosyal değişimi etkileme gücü ona esin kaynağı olmuş ve motive etmişti.

O vakitler Connecticut’lı herhangi bir zengin çocuktan daha fazlasına sahipti. Elinde gerçekten iyilik yapma gücünü görmüştü, bu tanrı vergisi kabiliyeti diğerlerinin sosyal iyileşmesine yardım için kullanabileceği bir araçtı. Bu bakış açısı yaşamına anlam katmıştı. Ona bir amaç vermiş ve umutlarını ateşlemişti. Julian’ın çöküşünde mesleğiyle olan sorunlu ilişkisinden daha fazlası vardı. Ben şirkete girmeden önce büyük bir trajedi yaşamıştı. Kıdemli ortaklardan birine göre Julian’ın başına kimseye sözünü etmek istemediği bir şey gelmişti, fakat bu konuyu deşebileceğim birini bulamamıştım. Ritz-Carlton’ın barında, devasa ofisinden daha çok zaman geçiren çenesi düşük, yaşlı Harding bile bu sırrı asla açıklamayacağını söylemişti. Bu derin ve karanlık sır her neyse, Julian’ın içine düştüğü girdapta payı olduğu yönünde bir kuşkum var. Elbette biraz meraklı davranmıştım, ama her şeyin ötesinde ona yardım etmek istiyordum. O yalnızca hocam değil, benim en iyi arkadaşımdı. Ve sonra olan oldu. Bu büyük kalp krizi, dâhi Julian Mantle’ı yere serdi ve onu ölümle yüzleştirdi. Yedi numaralı mahkeme salonunun tam ortasında, önceden Tüm Cinayet Davalarının Anasını kazandığımız o salonda, bir Pazartesi sabahı.

Robin S. Sharma – Ferrarisini Satan Bilge PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu