Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi PDF Oku indir
Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi kitabını araştırdık. Ayrıca Roger Garaudy tarafından kaleme alınan Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi kitap özetinin yanı sıra, Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi pdf oku, Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi yandex, Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi e-kitap pdf, Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi PDF Drive, Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Roger Garaudy – Amerikan Efsanesi PDF indir Oku
Kendisiyle defalarca yüz yüze görüşmüş, kitaplarını tercüme etmiş olduğum Garaudy’nin Amerika’ya şiddetle karşı çıkışını biraz abartılı buluyor, bunu Fransız aydını fantezisi olarak görüyor, yazdıklarına ve dile getirdiklerine inanmakta ihtiyatlı davranıyordum. Bunun yanı sıra, Noam Chomsky’nin birden fazla kaynak da göstererek anlattığı Amerikan acımasızlığı ve vahşeti de bana biraz zorlama, tek boyutlu ve fazlaca militan bir bakış gibi görünmektedu. Lakin milletimizin yüzakı, bütün dünya bilim çevrelerinin imrendiği ve çoğu zaman da kıskandığı çok yönlü bilim adamımız Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun “Türk Aynştaynı / Oktay Sinanoğlu Kitabini okuyunca anladım ki Garaudy Amerika ile alakalı her sözünde yerden göğe kadar haklıdır. Bu kısa sunuşumda okura yalnızca iki hatırlatmada bulunmak istiyorum. Birincisi, bu kitabı Amerikan düşmanı olalım diye değil, yalnızca Amerika’nın dünyaya ve bizlere bakışını, asıl niyetinin ne olduğunu anlayalım ve ona göre tedbirimizi alalım diye tercüme ettim. Çünkü bu kitap, kendi dışındaki dünya milletleri için Amerika’nın neler düşündüğünü bütün çıplaklığıyla gözler önüne çıkarıyor. Amerika’nın hayatta kalma ve dünyaya hükümran olma felsefesinin temellerini bir bir onaya döküyor. İkincisi, Sinanoğlu’nun yukarıda adını andığım kitabını bu eserdeki bilgilerin test edilmesi yönünden olsun dikkatlice okunmasını tavsiye ediyorum. Eserin sonuna konuyla doğrudan ilgisi olduğu için Roger Garaudy (Roje Garaudy) ile 2001 yılı Temmuz ayında Paris’te yaptığımız bir konuşmayı ve Noam Chomsky’nin 11 Eylül hâdiselerinden hareketle Amerika’yı eleştiren bir yazısını eklemeyi gerekli gördük. Garaudy’nin bu özlü ve çarpıcı incelemesi, bunun yanı sıra Edward N. Luttwak’ın “Le turbo capitalisme / Turbo Kapitalizm” kitabından yaptığı özet kadar, diğer ekler de okura dünyamızın içinde olduğu durum ile ilgili doyurucu bilgiler verecektir. Antiamerikancılık (anti-americanisnsme= Amerikancılık zıtlığı, Amerikan hayranlığına karşı çıkma, Amerikan sistemi ve dünya görüşüne karşı olma) ne bir milliyetçiliktir, ne bir ırkçılık türü; ne de başkasını, başka bir i Tarihî açıdan Antiamerikancılık, şimdilerde Amerika Birleşik Devletleri’nin başında bulunan siyasî, malî ve askerî oligarşinin gücünün bu anlayışı dünyaya zorla kabul ettirmeye yeltendiği bir kıtanın içinde doğmuştur. Elbette ABD böyle bir zihniyeti fakat birden fazla ülke yöneticilerinin işgüzarlığı ve kul-köleleliği aracılığıyla gerçekleştirebilmiş ve gerçekleştirebilecektir.
Bilhassa “Antiamerikancılık” ile yabancı düşmanlığını birbirine karıştırmak niyetindeki kimselere karşı daha da açık ve net olması yönünden hemen söylemekte yarar var ki: Ben bir hayat tarzını ve bir dünya anlayışını ifade eden “Amerikan / Amerikalı” kelimesiyle, Amerika’da doğmuş yahut 1620’den bu yana “Mayflower*”la Amerika’ya göç etmiş ve orada bu hem sömürgeci hem de (kökenlerine göre) ırkçı, (tarihlerine göre de) hükmedici ve bezirgan sistemi kurmuş olan kimselerle alâkalı her türlü coğrafî yahut etnik anlamı kastetmiyorum; tam aksine ben, dünya ülkelerinde bu “model”i halka dayatmak isteyen bütün kimselere “Amerikan / Amerikalı” adını veriyorum. Bu modelin temel özelliği, ekonomi ve pazarın toplumun hizmetinde olması değil de, toplumun tamamının ekonominin ve pazarın gereklerine boyun eğmesidir. Bayan Thatcher ve Tony Blair, Chirac ve Jospin, (“pazar karşısında devletlerinin silinmesiyle de”) Schroeder, Solana ve onların “çete”sinden daha niceleri; en az Clinton yahut Madam Albright, Kissinger yahut Brezezinsky kadar “Amerikan”dırlar. İşte bizim “antiamerikancılık”ımızın esası budur: Yani, antiamerikancılık, bir sistemi ve o sistemin yöneticilerini hedef alıyor, bunun yanı sıra büyük çoğunluğu itibariyle, tıpkı bizler gibi, aynı “sistem”in kurbanı olan Amerikan halkını da ondan kurtarma mücadelesi veriyor. Demek ki bizler her yerdeki amerikancılıkla ve hatta arada bir iliklerimize kadar işlemiş olan bu anlayışla mücadele etmek zorundayız. Zira bu sistem, ileriki sayfalarda göstereceğimiz üzere, eğer evrensel bir başarıya ulaşacak olursa, bizleri dünya çapında bir intihara ve insanın helâkına, yaşamımızın ve ortak tarihimizin beşerî ve ilâhî mânâsını arama çabasının ortadan kalkmasına neden olacaktır. * (Mayıs Çiçeği), Southampton’dan 102 göçmenle yola çıkan (6 Eylül 1620) gemi. Yolculardan 41 İngiliz püriteni bir antlaşma ile (Mayflower compact) ilkelerini kaleme aldıktan sonra Cod burnu yakınında gemiden indiler ve New England’da Playmouth’u kurdular. Çev. Bu amerikancılık, bu ismi bir halkın yahut bir milletin özel bir kusurundan değil, aksine iki Dünya Savaşı aracılığıyla bugün en büyük zenginliği ve en büyük gücü elinde tutan Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasetine yön veren askerî-sınaî kompleksten alıyor. Bizim tahlilimizin konusu, amerikancılığın doğuşunu, gelişme safhalarını araştırıp ortaya koymaktır. Ayrıca, şayet sapmalarını durdurmanın yollarını bulamazsak -ki burada biz bunu deneyeceğiz-, kırılmış bir dünyanın çatışmaları içinde, bizi uçuruma sürükleyecek olan bu sistemin şimdiki safhasını gözler önüne sermektir. Amerikan Siyasetinin Kurucu Efsaneleri Sömürgecilik, sistemli olarak tanımadığı ve binlerce senedir oraları şenlendiren göz alıcı medeniyetleri yıkıp yok ettiği için “Yeni Dünya” adı verilen o kıtanın Güney yarımı, Christophe Colomb’un gelişinin ardından Amerika’ya ilk papaz olarak gönderilen ve ardından piskopos rütbesine yükseltilen Bartolome de las Casas’ın “Kızılderililerin İmhası*” kitabında “Barbarlık Avrupa’dan gelmiştir” şeklinde açıkladıği gibi, önceden de tıpkı şimdiki gibi yıkımlar görmüştü. Sömürgecilik Kuzey Amerika’ya, Meksika’nın ötelerine, yeni bir şekil altında girdi. Baskı ve eziyetlerden kaçan Kalvinizm-Püritenizm** mezhepli bir İngiliz göçmen grubu 1620’de Massachussetts’e ayak bastığında, asıl görevlerinin yeni bir dünya kurmak olduğunu düşünüyorlardı.
İki asır sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucuları olan bu sömürgeci yerleşimciler, hiçbir tarihî geçmişlerinin olmadığı bir memlekete iyice yerleşip kök salarken bir de kendileri için bir efsane uydurdular: * Türkçe çevirisi, Şule Yayınları, İst. **Kalvinizm: Calvin (1509 – 1554) tarafından yorumlanan Hıristiyanlık akidesi; Püritenizm: Calvin’den de etkilenen ve eğlencelere sırt dönüp sıkı dindarca yaşamaya önem veren ve kendileri gibi olmayanları hor gören kimselerin mezhebi. Çev. Onların İngiltere’den göçleri, Kutsal Kitab’a dayalı yeni bir “Çıkış*” idi. Amerika, Allah’ın Hükümranlığı’nı tesis etmek için ” Vaad Edilmiş Toprak**”tı. Kızılderilileri avlamayı ve yerli halkın topraklarını çalmayı haklı göstermek için hep bu ilâhî görevi ileri sürdüler ve Ye-şu Peygamber’in Kitabı Mukaddes’te anlatılan örneğini ve onun “kutsal imha hareketlerini***” esas aldılar. Nitekim onlardan biri aynen şöyle yazmıştı: “Allah’ın yerleşimcileri savaşa çağırdığı aşikârdır… Kuvvetle olabilecekdir ki Kızılderililer de, İsrail’e karşı birlik kuran eski Amelika ve Filistin kabilelerinin benzerleridir.” Truman Nelson, “The puritans of Massachusetts: From Egypt to the Promise Land / Massachusetts Püritenleri: Mısır’dan Vaad Edilmiş Topraklara.” (Judaism, c. XVI, 2, 1967). “Vaad Edilmiş Toprak” işte o andan bu yana “fethedilmiş toprak” manasına gelmeye başladı. Bu soygun ve katliâm uygulaması onların dinî anlayışıyla çelişmiyordu, çünkü zafer kazanmak kadar zenginleşmek de onlara göre ilâhî lütfün bir işaretiydi.