PDF

Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak PDF Oku indir

Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak kitabını araştırdık. Ayrıca Funda DanışmanRojin Canan Akın tarafından kaleme alınan Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak kitap özetinin yanı sıra, Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak pdf oku, Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak yandex, Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak e-kitap pdf, Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak PDF Drive, Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak PDF indir Oku

Sözlü tarih çalışmalarının en özlülerinden biri, elinizdeki kitap. Bundan yüzlerce yıl sonraya kalacak bir belge, bundan dolayı. Onlarca senedir yaşamımızın, önünde kan ve ter döktüğümüz kördüğümünü anlamak için başvuracak insanlık, 90’lı senelerda çocukluğunu cehennemin tam gözünde geçirmiş bireylerin anlatısına. Onları, insan aklının alamayacağı bir eziyetle yaralamış olan devlet aygıtının sığ-derin bütün yüzleri var bu kitapta. Kürt isyanının doğuş hikâyesi de. Ama en mühimsi çocuk gözünden; en çıplak, en kuvvetli, en kırılgan olanın, insan tomurcuğunun yanı başından bakmaya zorluyor bizi. Başkasının yarasına gözlerimizi kaçıramadan bakmanın aynası-na buyur ediyor. O senelerdan sağ kalanlar, dev bir yetimler ordusu olarak ulaşabileceğimiz bir mesafede yaşıyor. Onlara yaşatılan eziyet, insanlık tarihinin en kanlı toplama kamplarını aratmayacak zenginlikte. Anna Frank’ın güncesi, savaşın, ırkçılığın, vahşetin öyküsünü en kapsamlı tarih metinlerinden daha kuvvetli hissettirir insana. H içbir şey, on üç yaşındaki o hülyalı kız çocuğunun arta kalan sözcükleri kadar yakıcı olamaz. Bu kitapta da onca işkenceden geçip sağ kalmayı başarmış insan** ların hikâyelerini dinleyeceğiz. Sanki bir ateşin başında, fısıltıyla anlatılıyormuş gibi. Onlan okurken kendi çocukluğumuzun yaralarıyla yüzleşeceğiz bir kez daha. Çünkü bilirsiniz, “Gökyüzü gibi şu çocukluk / Hiçbir yere gitmiyor.

” Gazete yazarı olmaya karar vulaşım, o senelera dayanır. O vahşi 9293-94 senelerına. Henüz yabancı gazetecilere klavuzluk yaparak yaşamımı kazandığım seneler. 1993 senesinde ilk kez gittiğim Diyarbakır üstüne izlenimlerimi yazmıştım. Bu kitaptaki anlatıların iklimini: Diyarbakır beni karşılamadı. Sessiz bir çamur deryası; kişiliksiz» yüzü silinmiş bir şehir. Mezopotamya’nın bu surlarıyla korunaklı, kervansaraylarıyla şefkatli şehrinin hiçbir konuğa kucak açacak, yalandan da olsa güleryüz gösterecek hali kalmamış. Bulmaca meraklısı bir gezgine sır vermeyecek; akşam yürüyüşlerinin yapıldığı ana caddesinden, alışveriş merkezine, oradan yoksul semtlerine kadar her türlü bilgiyi aynı suratsızlık, aynı ketumlukla sakınacak. İnsanları, bu şehri keşfe gelmiş bu beyaz adamlara ürkü yüklü bir uzaklıkla bakıyor. Burası artık kimsenin şehri değil. İnsanlar burada yaşamıyor, saklanıyor. Onların saklandıkları şeyin adını koymak, belki bu coğrafyayı anlamak için atılacak ilk adım. Diyarbakırlılar burada asal olarak ne askerden ne PKK’den ne de hayali veya hayal edilemeyen düşmanlardan saklanıyor. Onlar, kendi kimliklerinden, pek anlam veremedikleri bir kinle silinen tarihlerinden, kısacası Kürt olmaktan saklanıyor. Bunun adı, müthiş hal.

Gündüz vakti caddelerden zırhlı kamyonlarıyla, ağır silahları şehre dönük, elleri tetikte askerler geçiyor. Yirmilerinde Batılı gençler. Sokaklarda gün boyu zeytin, pekmez, kaçak tütün, pestil, sucuk ve İran’dan gelme meyveler satılıyor. Diyarbakır, İpek Yolu’nun canalıcı bir noktasında, kocaman bir şark çıbanıyla yaralanmış yüzü ve kebapçıların ekşi yanık yağ kokusuyla tütsülenmiş sokaklarıyla bize adeta tarih öncesindcn kalma, dilden dile incelmiş bir mesel dile getiriyor. Giderek o eziyet meselinin kendisine dönüşüyor. Diyarbakır, artık bir şehir değil. Şehir, en bildik tanımıyla bir ilişkiler bütünüdür. Diyarbakır, bir şehir değil. Çıplak işkence hikâyeleri dinliyoruz. Tercüman olmanın dünyaya karşı bir duruş şekili olduğunu kavramam zaman alacak. Gazeteci olmak da öyle. İlk gün, tercüman olduğum biri Amerikalı diğeri KanadalI gazetecilere tüketici bir düşmanlık besliyorum. Tüketici, çünkü bir yanıyla kendimi aklamaya yönelik bir düşmanlık bu. İnsanlar gördükleri işkenceyi, katledilen çocuklarını, yakılan köylerini, soğuk ve açlığın elinden çektiklerini anlatırlarsa, yaşadıkları gerçeklik kazanacak; yoksa tanık olduğu insan ötesi, olağandışı vahşete kimseyi inandıramayan, tek başına tanık olduğu şey yüzünden ebedi bir yalnızlığa hapsedilen korku filmi kahramanları gibi çaresiz kalacaklarını hissederek anlatmak için kuyruğa giriyorlar. Hikâyeler kopuk, mantık zedeli, zamandizinsel bütünlüğe sahip değil.

Yaşananlar gibi. Hikâyeler art arda bindikçe aynılaşıyor; sıralamada, ayrıntıda tekrara düşüyor farklı köylerden farklı insanlar. Çünkü zulmün hayal gücü, tahammülümüzle sınırlıdır. Zulmün yaratıcılığı da insan onurunun, insan vücudunun sınırlarıyla belirleniyor.

Rojin Canan Akın, Funda Danışman – Bildiğin Gibi Değil – 90’larda Çocuk Olmak PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu