Sophokles – Kral Oidipus PDF Oku indir
Sophokles – Kral Oidipus PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sophokles – Kral Oidipus kitabını araştırdık. Ayrıca Sophokles tarafından kaleme alınan Sophokles – Kral Oidipus kitap özetinin yanı sıra, Sophokles – Kral Oidipus pdf oku, Sophokles – Kral Oidipus yandex, Sophokles – Kral Oidipus e-kitap pdf, Sophokles – Kral Oidipus PDF Drive, Sophokles – Kral Oidipus Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Sophokles – Kral Oidipus PDF indir Oku
Oidipus efsanesinin kökeni ve yaşı belirsizdir. Bilinen en eski kaynak İÖ 7. yüzyılda yazılmış Odysseia’nın 11. bölümü, “Nekyia”dır. Burada Odysseus, Hades’i ziyaretini anlatır. “Oidipus’un anasını gördüm, güzel Epikaste’yi, bilmeden büyük bir suç işlemiş, evlenmişti oğluyla, Oidipus öldürmüştü babasını ve koynuna girmişti anasının, tanrılar da açıklamıştı bunu insanlara ansızın. Oidipus yönetti gene de Kadmosoğulları’nı güzel Thebai’de, amansız tanrıların buyruklarıyla acılar çeke çeke. Epikaste’yse engin kapılı Hades’e inmişti endişe içinde, yüksek damından sarkıttığı kemende bağlayıp kendini, bir sürü de bela bıraktı arkada Oidipus’a, ne kadar bela gelirse anasının öcünü alan perilerden, hepsini…” Oidipu Gene de hemen hemen yüz yıl sonra Aristoteles, [3] kusursuz bir sahne oyununun nasıl yazılması gerektiğine misal olarak Oidipus tragedyasını gösterecektir. Sophokles’in dramında Oidipus’un kaderinin son bölümü seyirciye gösterilir. Öteki mühim öyküler daha tragedyanın başında geride kalmış, bu kaderi hazırlayıp sahneden çekilmiş gibidirler. Oyun içinde yeri geldikçe, bu sonu hazırlamış olan geçmişin hadiseleri adeta gün ışığına çıkar. Tragedyanın bu özelliğini tanımlamak maksadıyla “analitik tiyatro”dan söz etmek doğru olacaktır. “Analitik tiyatro” anlatım tekniği, 19. yüzyılın ikinci yarısında Danimarka’da İbsen’in [4] çok fazla başvurduğu bir anlatım tarzı olarak adeta yeniden dirilişini yaşayacak, ardından da tiyatroda çok fazla karşımıza çıkacaktır. İbsen’de geçmişin tayin edici önemdeki bir olayı, kahramanının iradesi ve isteği dışında, rastlantı sonucu ortaya çıkıp kaderin yönünü değiştirir, Sophokles’te kahramanın kendisi adeta zorla çekip getirir hadiseleri geçmişin içinden.
Neredeyse unutulmuş hadiselerin üzerindeki örtünün kaldırılması oyunun enerjisini sağlayan eylemi oluşturur. “Analitik tiyatronun” bu tekniği, asıl 20. yüzyılın vazgeçilmez gösteri sanatı sinemanın “flash back” (geri dönüş) anlatımlarında hadiselerin akışını çok düzlemli etkileyen bir uygulama olarak karşımıza çıkar. Flash-back, geçmişteki bir olayı o anki duruma göre zaman düzleminde yoğunlaştırıp kısaltır; atlamalarla, uzun bir süreyi, birkaç dakikaya, hatta saniyeye sıkıştırır. Kuşkusuz bunun tersi de olabilecekdür sinemada. Sophokles tragedyasına ve üç birlik kuralına geri dönecek olursak, geçmişin bir olayını zaman düzleminde yoğunlaştırıp, kısa bir anlatıya sıkıştırmak, “analitik tiyatro” tekniğinin sağladığı imkânlarda kendiliğinden anlaşılır. Zaman-mekânolay birliğini bozmadan, koca bir geçmiş “oyuna” yedirilir. Sophokles’in Oidipus’unda, asıl “şimdide”, yani sahnede yaşanan hadiselerin gerçek süresi ile oyun süresi özdeştir. Hakikatten Temizlenmeye ve Masumiyete Giden Yol Oidipus, oyunun daha ilk dörtte birlik bölümünün sonunda gerçeği fark edebilir, asıl “suçlunun” kendisi olduğunu anlayabilirdi; fakat onun gerçeği öğrenmesinin böylesine gecikmesinde psikolojik yönden bakıldığında hiç de zorlama olmayan bir insani direnci bulmak olabilecekdür; hakikat bi hayli fazla çıplak ve aniden tepeden inince, insan bilinci onu itip durur. Oidipus kâhinin körlüğüyle alay eder; aslında kendi körlüğüdür bu. Trajik bir ironiyle kâhini görmemekle suçlayan Oidipus, kendisini ise “gören” olarak tanımlamaktan çekinmez, “Sen yalnızca geceden besleniyorsun, öyle ki ne bana ne de ışığı gören bir başkasına zarar verebilirsin,” der. Oidipus ile Teiresias içindeki konuşmaların geçtiği o uzun bölümde, sürekli olarak, gece/karanlık/görmek/körlük gibi ifadeler ile karşılaşıyoruz. Yunanca phainein, yani “göstermek”, “gün ışığına çıkarmak” manasına gelen sözcük, adeta istila eder tragedyayı; yakın manalı sözcükleri de hesaba katacak olursak, en az elli kez bu anlamlara işaret eden sözcüklerle karşılaşırız. Oidipus’un yaşadıkları bir bakıma görünürdeki aldatıcı durumdan asıl öze (gerçeğe) doğru bir harekete de tasvir eder; görünüşten öze, biçimden sahici içeriğe, varlığa doğru bir zaman izleriz. Gizli olanın gün ışığına çıkması, yanlışın yerini doğrunun alması sürecidir bu.
Yunan dilinde hakikat/gerçeklik ve ışık özdeş kavramlardır: a-letheia: Üzerindeki örtülerden kurtulmak, üstün açılması, gizlinin ortaya çıkması anlamlarına gelir. Oidipus görendir, ama kördür, kâhin kördür, ama görendir. Sonunda Oidipus da ışığa kavuşacaktır, yani hakikate; ve fiziksel ışığı yitirse (görmese) bile, ruhsal aydınlanmaya ulaşacaktır. Oyunda “lekeleme”, “kirletme” ile eşmanalı kavramlar yaygındır. Sonunda “kirli” biri olduğunu keşfeden Oidipus, tam da bu keşfiyle birlikte “temizlenir”; onunla birlikte seyircinin “içi de” temizlenir. Yunanca’da buna katharsis deniyor; yani arınma, temizlenme. Aristoteles’in, Poetika’nın 6. bölümündeki ünlü tanımına göre, tragedya seyirciye elos (duygulandırma) ve phobos (korku ve endişe) yaşattıktan sonra, içini rahatlatarak onu huzurlu bir duyguyla salıvermelidir. Oidipus dramı, tam anlamıyla hem kahramanın hem de seyircinin “katharsis” yaşamasını sağlar. (Brecht, [5] hemen hemen 2300 yıl sonra, kendi tiyatro teorisinde, burjuva tiyatrosunun tam da bu “arındırıcı”, “rahatlatıcı” işlevine karşı çıkmış, bu tiyatronun karşısına kendi “epik” tiyatro modelini koymuştur.) Her Ne Pahasına Olursa Olsun “ Bilmek İstemek” Dikkatli bir okuma, Oidipus’un oyun içinde karşısına çıkan bireylerin, siyasal güçlerinin ve sosyal statülerinin oluşturduğu basamaklara bağlı olarak Kral Oidipus’un da kendine olan güveninin azaldığını gösterecektir. Müthiş bir “anlatım” ustalığı ile yüz yüze olduğumuzu rahatlıkla aktarabiliriz. Oidipus önce kâhin Teiresias ile uzun bir tartışma yaşar, ardından Kreon, İokaste, haberci ve nihayet çoban, Oidipus’un oyundaki konuşma partnerleri olarak seyircinin karşısına çıkarlar. Oidipus’un, Kral Laios’u öldürdüğünü bilen yaşlı çoban, Korinthos’lu haberciyi tanıyınca korkunç hakikati kavrar, kavrayınca da gerçeği saklamak için son ana kadar direnir, ama sonunda konuşmaktan başka çaresi kalmayacaktır. Aydınlanma çağı Avrupa’sının “Faustik” öğrenme merakından veya tutkusundan geri dönüp bakarsak, Oidipus yaşamı pahasına da olsa “bilmek” isteyen insandır; tıpkı “bilme” uğruna ruhunu şeytana satan Faust [6] gibi, veya modern “homo technicus”tur o, yani bilim-teknik çağının insanı.
Modern doğabilimleri de sonucun kendilerini nereye götüreceğini bilmeyen meraklı araştırmacı ve bilim bireylerinın bilme merakıyla körüklenip durmamış mıdır? Oidipus’un başına gelenler ölümlüler dünyasına örnek olmalıdır: “Ey ölümlüler soyu, sizin yaşamınız bir hiçtir benim gözümde.” Koro bunun yanı sıra hiçbir insana, son güne kadar beklemeden, “bahtiyar” bir diğeridememek gerektiğini de hatırlatıp oyunu kapar: “Ey baba kenti Thebai’nin halkı, görün işte Oidipus/ ünlü bilmeceleri çözen adam/ Bir başkasını bulamazdınız böylesine kuvvetli olan/ Mutluluğunu her yurttaşın kıskandığı adam/ Ne korkunç bir kaderin girdabına düştü./ Bundan dolayı, beklemeli en son günü ve dememeli ölümlü kimseye bahtiyar/ acılar çekmeden yaşamın hedefine ulaşmadan önce o kimse.” Oidipus tragedyasını okuyup metni bir yana koyduğumuzda yalnızca ilkçağın değil, klasik çağın tragedyalarında, hatta modern romanda örtük veya doğrudan karşımıza çıkan “kader” anlayışı üzerinde düşünmeden edemiyoruz. İlkçağ Yunan insanı için dünya (tanrısal güçlerin eseri olduğu için) kusursuzdu. Sanatın (edebiyatın) görevi bu dünyayı yeniden yorumlamak değil onu olduğu gibi taklit etmekti (mimesis). Ama gene de insan çok fazla kötü kaderi ile yüz yüze geliyordu. Tanrılar, insan kaderinin ağlarını ören (ip eğiren) moira adlı güçler (üç tanrıça) karşısında etkisizdiler. Moira’ların insana çizdikleri hayat yoluna müdahale etmeleri dünyanın düzenini bozmayı göze almaları demekti. Tanrı gücü, insan ve kader içindeki bu ilişki tek tanrılı büyük dinlerde Tanrı iradesi, insan iradesi, şeytan kavrayışlarında sürüp gider. Sophokles’in bu ünlü tragedyası, 19. yüzyılın son çeyreğinde filizlenmeye başlayan psikanaliz öğretisinin en popüler “ilişki modellerinden” birine adını vermiştir. Biraz zorlayarak, Oidipus tragedyasının adının unutulmamasında, psikanalizin “Oidipus kompleksi” modelinin katkısı büyüktür, demek olabilecek. Yeri gelmişken, sinema başta olmak üzere 20. yüzyılın anlatılarına “açık” veya “örtülü” bir “kişi gelişim modeli” sunan psikanalizin bu ünlü kompleksine değinmek edebiyatın sınırları dışına izinsiz çıkmak manasına gelmeyecektir diye düşünüyoruz.
Aksine okur, “tersinden” bir okuma ile, Sophokles’in “bilinç dışına” da ufak bir yolculuk yapma fırsatı bulabilir belki!
Sophokles – Kral Oidipus PDF indir Tıklayın