Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm PDF Oku indir
Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm kitabını araştırdık. Ayrıca Sungur Savran tarafından kaleme alınan Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm kitap özetinin yanı sıra, Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm pdf oku, Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm yandex, Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm e-kitap pdf, Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm PDF Drive, Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm PDF indir Oku
GİRİŞ Emperyalizm hemen hemen yirmi senedir, Türkiye’nin etrafında bir ölüm dansına girişti. Kâh Ortadoğu’da, kâh Balkanlar’da, kâh Orta Asya’da, kâh Kafkasya’da savaşlar çıkarıyor, devletler yıkıyor, insanları öldürüyor. Neden? Baba oğul Bush’ların genetik yapısından mı? Ya Clinton döneminin saldırıları? “Neo-con”ların çılgınlığından mı? Ya onlara karşı olduğu halde Irak savaşı öncesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin önünde modern bilgisayar teknolojisinin yardımıyla bütün dünyanın önünde yalan üstüne yalan söyleyen eski ABD Dışişleri Bakanı Powell? ABD devletinin doğasından mı? Ya her savaşta onun yanında bulunan Britanya? Ya Irak savaşında homurdanan ama bütün ötekilere destek veren Fransa ve Almanya? Sağcı politikacıların ırkçılığından mı? Ya 1999’da Sırbistan ve Kosova’ya bomba yağdıran dört büyük Avrupa devletinin (Almanya, Fransa, Britanya, İtalya) sosyal demokrat başbakanları? Ya Almanya’nın, programında merkezi bir yer tutan barışı ayaklar altına alarak Kosova savaşı kahramanı olmaya soyunan Yeşiller Partisi’nden dışişleri bakanı Fischer? Elinizdeki kitap, “küreselleşme çağı”nın dünyayı barış, demokrasi, insan hakları temelinde bütünleştirmeyi vaat eden retoriğinin ardına geçerek, devletlerin, rejimlerin, siyasi partilerin, politikacıların ötesinde, savaşın emperyalizmin doğasında yattığını okura anlatmak için yazıldı. Emperyalizm, 1991 Körfez savaşı ile yeni dönemin savaşlar dalgasını (Körfez’den sonra 1999 Kosova, 2001 Afganistan, 2003 Irak) başlatmadan da önce, neoliberal strateji temelinde dünya çapında işçi sınıfına, yoksul köylülüğe, emekçilere ve bütün ezilenlere karşı ekonomik taarruzunu başlatmıştı. Doğu Avrupa (1989) ve Sovyetler Birliği’nin (1991) çöküşünden sonra buna “küreselleşme” adı verildi. Bugün, Seattle ve ertesinde, Latin Amerika’daki devrimci yükselişin gölgesinde, Batı Avrupa’da art arda gelen genel grevlerin peşinde, “küreselleşme”nin olumsuz yanları da olduğundan söz etmek moda oldu. Uluslararası kapitalizmin örgütleri içindeki işbölümünde (sermayenin disiplinini temsil eden IMF’den farklı olarak) “insani” bir yüzü temsil görevini üstlenmiş olan Dünya Bankası ikide bir raporlar yayınlayıp dünya çapında şu kadar milyar insanın günde 1 doların altında bir gelirle geçinmek zorunda kaldığını, en zengin ülkelerle en yoksulların içinde gelir farkının eskisine göre bile büyüdüğünü ilan ediyor. Ama bunlar önlenebilir yan etkiler olarak sunuluyor. Herkes üzülüyor. Dünya Bankası konferanslar düzenliyor… ve raporlarını farelerin eleştirisine terk ediyor. INGO’lar (ülkeler arası STK’lar) ve NGO’lar (STK’lar) “kırsal kalkınma” programları ve seminerleri düzenliyor… ve bir dizi uzman hem enteresan yerlere seyahat ediyor hem büyük paralar kazanıyor. Bildiğimiz kapitalist bankacılığın “nano teknoloji” çağına uygun versiyonu olan “mikro kredi” göklere çıkartılıyor… ve yoksullar yoksullaşmaya, ülkeler içinde gelir uçurumu büyümeye sürdürmekte. Elinizdeki kitap, yoksullaşmanın ve ülkeler içindeki uçurumun büyümesinin “küreselleşme”nin istenmeyen bir yan etkisi değil, doğrudan doğruya amacı, hedefi, ulaşmak istediği sonuç olduğunu okura anlatmak için yazıldı. * * * “Küreselleşme”nin emperyalizmin kirli yüzünü gizlemek için kullanılan bir ad olduğu şimdiye kadar çok söylendi. Öyleyse, elinizdeki kitap uzun süredir söylenmekte olan bir şeyi, en fazlasından biraz daha ayrıntılı, biraz daha sistematik olarak anlatmak için mi yazıldı? Hayır.
Çünkü “emperyalizm” sözcüğünün ardında bin bir anlam yatabilir. Türkiye’de “küreselleşme emperyalizmin kendisidir” diyenlerin yüzde doksan dokuzu, emperyalizmi bazı devletlerin başka devletler üzerindeki hâkimiyeti, “küreselleşme”yi de ulus devlete karşı bir saldırı olarak anlarlar. Küreselciler, yani küreselleşme fanatikleri ile ulusalcılar bir hususta bütünüyle hemfikirdir. Bir süreç olarak “küreselleşme” ulusal devlete karşıdır, onu zayıflatmaya, aşındırmaya, olabilecek olursa işlevsizleştirmeye ve felç etmeye yönelir. (Aradaki tek fark belki de bazı ulusalcıların “küreselleşme”nin hedefini Türk devletini ortadan kaldırmaktan ibaret sanmalarıdır!) Biz ise emperyalizm ve “küreselleşme” hususundaki bu yorumun bütünüyle yanlış olduğu kanaatindeyiz. Bu kitap alışılmış ve yaygın “küreselleşme” tanımlarına meydan okuyor ve çok yalın bir iddiada yer alıyor: Küreselleşme ulus devlete bir saldırı değildir, bir sınıf taarruzudur. Emperyalist burjuvazisiyle, bağımlı ülke kapitalistiyle, eskiden “sosyalist” diye anılan ülkelerin restorasyonist bürokrasisiyle hâkim güçlerin işçi sınıfına ve emekçilere bir taarruzu. Emperyalizm ise devletler arası bir ilişki değil, kapitalizmin en yüksek aşaması. “Küreselleşme”nin milyonlarca tanımını bulmak olabilecek. Bu satırların yazarı için “küreselleşme”nin en dakik tanımı, ülkeler arası burjuvazinin farklı ülkelerin işçi sınıflarını ve emekçilerini rekabet içine sokarak kazanım ve haklarında aşağıya doğru bir yarış başlatmasıdır. Daha kısa bir tanım isteyenler için, “küreselleşme” yedek sanayi ordusunu dünya çapında genişletme stratejisidir. Kısa olaraksı, elinizdeki kitap, “küreselleşme”nin yalnızca sağ ve sol liberalizmler tarafından sunuluşunu değil, milliyetçi/ulusalcı/yurtsever açıklamalarını da çürütmek için yazıldı. Bu kitap, yalnızca ulusalcıların değil, solun çok değişik akımlarının “küreselleşme”nin gerçek kişiliğini kavrayamadığını ortaya koymaya çalışıyor. Ana damar “küreselleşme” teorisini has liberal düşünürlerle birlikte geliştiren, hatta bu teori üzerinde damgası bulunan sol liberalizmin, Seattle, Prag ve Cenova’nın “küreselleşme zıtı” hareketini evcilleştiren “farklı küreselleşme” hareketinin, “küreselleşme”nin gizlediği emperyalizme karşı mücadelenin bunun yanı sıra bir sınıf tavrı gerektirdiğini bütünüyle gözlerden saklayan ulusalcılığın ve “emperyalizm” gibi yüklü bir kavramı fakat sterilize bir laboratuvar ortamında eldivenle tutabilen bir tür Marksizmin eleştirisi elinizdeki kitabın bir başka konusunu oluşturuyor. Okurumuzu daha baştan uyarmamız gereken bir konu var.
Yaygın kanının aksine, günümüz dünyasının gelişmelerini kavramak ve yüz yüze olduğumuz büyük poblemlerin (savaş, yoksulluk ve güvencesizlik, ekolojik yıkım, ulusa, ırka, cinsiyete dayalı ezilme, toplumun metalaşma ve bencillik temelinde yozlaşması vb.) çözümü için çalışmak söz konusu olduğunda, olabilecek olan yalnızca iki tavır yoktur. İnsan ya küreselci ve liberal veya ulusalcı ve statükocu olmak zorunda değildir. Bir üçüncü tavır daha mevcuttur: Sınıf mücadelesine dayanan bir enternasyonalizm. Küreselciler, ister bilinçli ister bilinçsiz, yalan söylemektedirler: “Küreselleşme” bütün dünyanın kaynaşması ve kardeşleşmesi yönünde bir gelişme değildir. “Küreselleşme”, aşağıda ayrıntısıyla ortaya konulacağı gibi, gizli bir milliyetçiliğin yatağıdır. Bütün dünyanın kucaklaşmasını ve her ırktan, renkten, ulustan bireylerin kardeşleşmesini savunan tek akım enternasyonalizmdir. Yani insanın yurdunun bütün dünya olduğunu savunan akım. Marksizm ise tek gerçekçi enternasyonalizmin proleter enternasyonalizmi olduğunu, yani bugün var olan ulusal düşmanlıkları ve ırkçılığı aşabilmek, savaşlara son verebilmek için, kapitalizmin ve emperyalizmin yıkılmasının, yerine işçi ve emekçilerin iktidarını temsil eden devletlerin kurulmasının gerekli olduğunu ortaya koyar. İlk iki görüş, küreselcilik ve ulusalcılık, esas olarak solun değil burjuvazinin ve devletin saflarında kuvvetli olduğu için sesini sıklıkla duyurabilmektedir. Elinizdeki kitap, az tanınan üçüncü tavrın seslerinden biri olmayı planlıyor. Şimdi kitabın yapısına biraz değinerek ana konumuza geçelim. “Küreselleşme” kendi içinde zorunlu bir çelişki barındıran bir kavramdır. Kapitalizmin, hatta insanlığın tarihinde yeni bir aşama olarak sunulduğunda bütünüyle bir efsanedir. Buna karşılık, emperyalizmin yeni bir evresi olarak ve ülkeler arası burjuvazinin bir sınıf taarruzu stratejisi olarak kavrandığında elle tutulur, nesnel bir gerçekliktir.
Kitabın yapısını bu çelişki belirliyor. Bu kitap bunun yanı sıra “küreselleşme”nin tartışılmasına çelişkiyi ve diyalektiği sokma çabasıdır. Önce “küreselleşme”nin insanlık ve kapitalizm tarihinde emperyalizmin geride kaldığı çiçeği burnunda bir aşama olduğu efsanesini konu alıyor ve çürütüyoruz (“‘Küreselleşme’ efsaneleri”). Bunu, “küreselleşme”nin gerçek yanını kavrayabilmek için klasik Marksist emperyalizm teorisinin günümüzün, yani 21. yüzyılın dünyasında geçerliliğini test eden bölümler izliyor (“Emperyalizm”). Emperyalizm teorisinin kazanımları temelinde, “küreselleşme”nin çelişkilerini ve siyasi anlamını daha ayrıntılı olarak konu alıyoruz (“‘Küreselleşme’nin gerçek dünyası”). Bir kez “küreselleşme”nin gizini çözdükten sonra, soldaki başka akımların bu husustaki hatalarını eleştirmemiz olabilecek hale geliyor (“Solun ‘küreselleşme’ kavrayışsızlığı”). 21. yüzyıl başında emperyalizmin varlığının sürdüğini saptadıktan sonra Türkiye gibi emperyalizme tâbi ülkelerde azgelişmişlik ve kalkınma poblemlerina nasıl yaklaşmak gerektiği sorusu kendiliğinden gündeme gelir. Bu soruna ilişkin teorik çerçeveyi “Emperyalizm ve azgelişmişlik” başlığı altında konu alıyoruz. “Küreselleşme” zamanında emperyalizmin politik ve askeri eğilimleri bir sonraki başlığın konusunu oluşturuyor (“‘Küreselleşme’ döneminin politikası”). En son, emperyalizmin ve onun kod adı olan “küreselleşme”nin karşısına nasıl bir programla çıkmamız gerektiğini tartışıyoruz (“Emperyalizmin farklıi ne?”). “Sonuç” bölümü bütün bu tartışmanın en yakıcı politik sonuçlarını çıkarıyor. Bu kitap baskıya girerken, ABD’de finans piyasası büyük bir sarsıntı içine girmiş yer alıyor. Eylül 2008, öncedenki bir çağdan, 1929 New York borsa çöküşünden bir rüzgâr getiriyor.
Eğer böyle bir mali çöküş ve onu izleyerek yeni bir büyük depresyon yaşanırsa, bu kitabın ana gövdesinde anlatıldığı gibi, milliyetçilik, devletçilik, hatta faşizm yeniden burjuvazinin gündeminde ön sıralara yerleşecektir. “Küreselleşme” ise modası geçmiş bir kavram haline gelecektir. O durumda, bu kitap bir bakıma “küreselleşme”nin otopsisi olarak da okunabilir. Okuru küreselciliğin ve ulusalcılığın propaganda bombardımanının yarattığı önyargıları bir kenara bırakarak emperyalizmin dünyasını çıplak gözlerle izlemeye davet ediyoruz.
Sungur Savran – Kod Adı Küreselleşme – 21. Yüzyılda Emperyalizm PDF indir Tıklayın