PDF

Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler PDF Oku indir

Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler kitabını araştırdık. Ayrıca Ryunosuke Akutagava tarafından kaleme alınan Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler kitap özetinin yanı sıra, Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler pdf oku, Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler yandex, Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler e-kitap pdf, Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler PDF Drive, Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.

Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler PDF indir Oku

Çağdaş Japon edebiyatında hiçbir öykücü yapıtları ve özel yaşantısıyla Akutagava kadar derin tartışma uyandırmamıştır. Akutagava edebiyat sahnesine 1916 senesinde çıktı, fakat bu sahneden 1927 senesinde intihar ederek ayrıldı. Sadece on bir yıl süren bu kısa yazarlık yaşamında öykü, roman, gezi, anı, eleştiri, antoloji gibi sayısı 150’yi geçen ve toplam 19 ciltte toplanan değişik türde yapıtlar bıraktı. Akutagava, kabiliyetleri sonuna kadar kullanmayı hep yaratıcı yazarlığın baş koşulu saydı ve bu kurala herkesten fazla kendisi uydu. Büyük bir ustalıkla yazdığı çeşitli şekil ve içerikteki öyküleriyle kendinden sonra gelen kuşaklara örnek oldu. Akutagava, kendi ülkesinde iyi bilinen bir yazar olduğu halde, Batıda tanınması ölümünden yirmi yıl sonraya rastlar. Yazarın en enteresan anlatılarından birisi olan Kappa, 1947 senesinde İngilizceye çevrildi v e Time dergisinde Kappa’yı öven uzun bir yazı çıktı. Aynı senelerda Japon film yönetmeni Akira Kurosava, yazarın iki öyküsünü (“Raşōmon” ve “Çalılıklar Arasında”) birleştirerek Raşōmon adlı filmini çekti. Bu yapıtla 1951 senesinde Venedik Uluslararası Film Festivali’ne katıldı ve Altın Aslan ödülünü aldı. Birbirini takip eden bu iki olaydan sonra Akutagava, Japonya’nın Batıda en fazla tanınan yazarlarından biri halini aldı. Kısa bir süre sonra da yapıtlarının büyük bir bölümü çeşitli dünya dillerine çevrildi. Raşōmon, raşōmon, 1915 Bir akşamüstüydü. Soylu bir ailenin uşağı, Kyoto’nun güneyindeki Raşōmon’un altına dikilmiş yağmurun dinmesini bekliyordu. Bu anıtsal kapının altında ondan başka kimsecikler yoktu. Kapının kırmızı boyası yer yer dökülmüş kalın ahşap sütunun üstüne bir çekirge tünemişti.

Raşōmon, Kyoto’nun en işlek caddelerinden birisi olan Suzaku’nun üzerinde olduğu için, bu kapının altında çoğu kez, yağmurun dinmesini bekleyen sivri külahlı veya başına şemsiye şekilli şapka giymiş insanlar bulunurdu. Lakin bu akşam ortalıkta in cin top oynuyordu. Kapının altında o uşaktan başka kimse yoktu. İki üç senedir, deprem, kasırga, yangın, açlık gibi afetler Kyoto’yu kasıp kavurmuş, şehri bir hayalete çevirmişti. Kyoto’nun başına gelenler yalnız bununla kalsa yine iyiydi. Tapınaklarını süsleyen altıngümüş yaldızlı, kızıl Buda heykelleri, ayinlerde kullanılan ahşap malzemeler paramparça edilmiş, yollara yığılıp, odun niyetine satılmıştı. Bu talan sürerken Raşōmon gibi güzelim anıtların onarımı kimin umurundaydı ki!… Gitgide harap olan yapı önce it, köpek yuvası; sonra da hırsız yatağı halini aldı… İş iyice çığırından çıkınca sahipsiz ölüleri de buraya atmaya başladılar. Anıt cesetler çöplüğü halini aldı… Bunun yanı sıra artık hava kararınca, Raşōmon semtine korkudan kimse adımını atamaz oldu. Nereden geldiği bilinmez bir karga ordusu bastı burayı. Gün boyu kargalar sürü halinde kiremitli damın üzerinde gaklayarak daireler çiziyorlardı. Gurup vakti, gökyüzüne ekilmiş susam taneciklerinden farksızdılar. Ölülerin cesetlerini gagalamak için burada karargâh kurmuşlardı. Şimdi ise vakit geç olduğundan mıdır nedir, tek karga bile yoktu ortalıkta… Kapının yabani otlarla kaplı yıkık taş merdivenlerinde karga pisliklerinden beyaz benekcikler oluşmuştu. Uşak, dört yanı yedi basamaklı merdivenlerle çevrili Raşōmon’un en üst basamaklarından birinde oturuyordu. Üstünde, yıkanmaktan laciverti solmuş bir pantolon vardı.

Sağ yanağında çıkan irinli sivilceyle oynarken boş gözlerle yağmuru seyrediyordu. Az önce ‘Uşak yağmurun dinmesini bekliyordu’ dedik. Ama, yağmur dinse bile adamın yapacağı bir iş yoktu. Bu saatlerde, çalıştığı evde olması gerekirdi. Lakin, efendisi onu dört-beş gün önce işten atmıştı… Çünkü önceden de söylendiği gibi, Kyoto en zor, en kötü günlerini yaşıyordu. Efendinin uzun seneler evine hizmet eden uşağına yol vermesi, peş peşe gelen afetlerin doğurduğu ufak zaruretlerden birisiydi. Bundan dolayı uşak, yağmurun dinmesini beklemekten ziyade gidecek yeri olmadığı için, ne yapacağını bilmeden çaresizlik içinde oturuyordu orada. Heyan devrinde, yani bin yıl önce yaşayan kahramanımızı havanın bu hali daha da hüzünlendiriyordu. Çünkü ikindi vakti başlayan yağmur pek dineceğe benzemiyordu. Uşak, ‘Ne yapıp edip bir gün daha hayatta kalmam gerekli’ diye düşündü. Pek fazla şansı yoktu ama imkânsızlıkları aşıp mutlaka bir şeyler yapması gerekiyordu. Kafası devamlı bununla meşguldü… Hiç duymak istemediği halde, Suzaku Caddesi’ne yağan yağmurun sesi ve fırtınanın uzaklardan topladığı hışırtılar geliyordu kulaklarına. Yağmur Raşōmon’u çepeçevre sarmıştı. Uzaktan gürültüler geliyordu. Alaca karanlıkta gökyüzü adeta yere inmişti.

Kapının damından çıkıntı yapan kiremit uçlarının, ağır kara bulutları omuzlamış gibi bir hali vardı. Uşak, içine düştüğü bu kötü duruma mutlaka bir çare bulmak zorundaydı… Kaybedecek vakti yoktu. Kendine namuslu bir yol seçecek olursa başına gelecekler belliydi… Ya bir duvar dibinde veya bir yol kenarında açlıktan geberip gidecekti. Birileri de onu getirip, köpek ölüsü gibi bu kapının altına atacaklardı… Peki, kendisine namuslu olmayan bir yol seçerse ne olacaktı?… Uşağın duyguları, bu iki zıt seçenek içinde defalarca gitti geldi… Nihayet, bir yerde duruldu. Evet, namuslu olmayan bir yolu seçme ihtimali de vardı ama, bu yolun adını koyması gerekiyordu. Yani, ‘Hırsızlık yapmaktan başka çarem yok!’ diye kendisine açık açık itiraf etmesi gerekiyordu. Lakin bu cesareti kendinde bulamadı… Sarsılarak hapşırdı ve yavaşça ayağa kalktı. Geceleri Kyoto’da hava çok soğuktu; şöyle sıcak bir mangalı olsa ne güzel olurdu… Hava kararırken, rüzgâr sütunların içinden deli gibi esmeye başladı. Kırmızı ahşap sütundaki çekirge de artık terketmişti orayı. Uşak, boynunu içeri çekip sarı renkli ince çamaşırının üstüne giydiği lacivert kimononun omuzlarını yukarı kaldırarak Raşōmon’un etrafını kolaçan etmeye başladı. Yağmur ve rüzgâr almayan, gözlerden uzak bir kuytuda, hiç değilse bir gece kıvrılıp sabahlayabileceği bir yer arıyordu kendine… O an, Raşōmon’un üzerindeki kuleye çıkan geniş, kırmızı, dik merdiven ilişti gözüne. Yukarı çıkınca, göreceği şeyin canlı insanlar değil, cesetler bulunacağını adı gibi biliyordu… Ama o yine de çıkacaktı. Belindeki kılıcı kınından düşmeyecek biçimde ayarladı, hasır sandal giydiği ayağını merdivenin ilk basamağına koyarak alaca karanlıkta Raşōmon’un üzerindeki kuleye tırmanmaya başladı… Bir müddet sonra, tam yolu yarıladığında, merdivenlerin üzerinde bir karaltı çarptı gözüne… Kedi gibi büzülerek, nefes bile almadan devamlı yukarıyı gözetlemekte olan bir insandı bu. Kulenin üzerinden gelen ışık yüzünün sağ tarafını aydınlatıyordu. Seyrek sakallı suratı, içi irin dolu kırmızı sivilcelerle kaplıydı… Uşak, yukarıda yalnız ölülerin bulunacağını düşünmüştü ama birkaç basamak daha çıkınca bir de ne görsün, kulede bir ışık vardı ve sağa sola hareket ediyordu.

Dalga dalga yansıyan bulanık sarı ışık, baştan başa örümcek ağlarıyla kaplı tavanı aydınlatıyordu. Hemen anlamıştı; yukarıda birileri vardı… Ama, gecenin bu saatinde, bu yağmurlu havada, Raşōmon’un tepesinde ışık yakan kişi normal bir insan olamazdı…

Ryunosuke Akutagava – Raşömon ve Diğer Öyküler PDF indir Tıklayın

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu