Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ PDF Oku indir
Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ PDF Oku indir, e-kitap sitemizde Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ kitabını araştırdık. Ayrıca Howard Schultz tarafından kaleme alınan Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ kitap özetinin yanı sıra, Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ pdf oku, Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ yandex, Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ e-kitap pdf, Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ PDF Drive, Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ Epub gibi indirme linklerini de bulacaksınızdır.
Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ PDF indir Oku
“Bugün benim için çok özel bir gün” dedim ufak bir restmiktarda etrafımda oturan espresso uzmanı baristalara ve mağaza müdürüne. “Tam 28 yıl önce, 7 Eylül 1982’de, şu an olduğumuz yerde, Pike Place Market’taki ilk Starbucks mağazasında çalışmaya başlamıştım.” Cebime uzanıp bir anahtar çıkardım. “Ön kapının anahtarını hâlâ saklıyorum.” Bu, Starbucks’ın ceo’sunun yanında taşıması beklenen bir şey değildi ama ben anahtarlığımı şirketin mirasını onurlandırma sorumluluğumun bir parçası olarak hep üstümde taşıyordum. 1971’de açıldığından beri, Pike Place mağazasının dekorasyonu orijinal logo dahil hiç değişmemişti. Birkaç hafta önce mağaza müdürü Chad Moore ekibinin art arda sekiz hafta satış rekorları kırmasından övgüyle bahseden bir eposta göndermişti. Son derece etkilendim ve tüm ekibi akşam yemeğine davet ettim. Şimdi bu sıcak Seattle akşamında restmiktarda 27 kişiyle yemek yiyorduk. Yemek boyunca her masayı ziyaret ettim. Yaşları 28 ile 40 içinde değişen grupta sohbetler keyifli ve canlıydı. Bir ara birisi benden biraz kendi hikâyemden bahsetmemi istedi. Gülümsemekten alamadım kendimi. *** New York’un Brooklyn semtindeki yoksul sosyal konutlarda büyüdüm, üniversiteyi bitirene kadar eğitim masraflarımı kendim karşıladım ve ardından Starbucks adlı ufak bir kahve şirketinde pazarlama direktörlüğü yapmak üzere karım Sheri’yle Washington’ın Seattle kentine taşındık. İlk haftalarımı Pike Place mağazasında çalışıp kahve ile ilgili bilgi edinerek, taze kahve çekirdeklerini kepçeleyip ufak torbalara doldurarak geçirdim.
Lakin gerçek tutkumu İtalya’ya yaptığım bir iş gezisi sırasında keşfettim. Milano ve Verona’daki ufak espresso barlarını gezerken sıradan bir fincan kahvenin tadının insanları birleştirme gücüne vuruldum ve o andan bu yana İtalyan espresso barlarının birinci sınıf kahvesini ve romantizmini ABD’ye getirmeye karar verdim. İnsanların hayatlarını zenginleştirebileceğime tutkuyla inanıyordum. Lakin bir çok insan benim vizyonuma inanmıyordu—o tarihlerde Starbucks dükkânları içecek satmıyor, yalnızca çekirdek ve çekilmiş kahve satıyordu. Bu nedenle Starbucks’tan ayrılarak kendi kahve şirketim Il Giornale’yi kurdum. Seattle’da iki ve Kanada’nın Vancouver kentinde bir espresso barı açtık. Sonra, 1987’de yeterince param olmaksızın eski işverenlerimin altı mağazasını ve kavurma tesisini satın alıverdim. Birkaç yatırımcının desteğiyle iki şirketi birleştirdim ve Starbucks Coffee Company adını korumaya karar verdim. O yılın sonunda 11 mağazamız, 100 çalışanımız ve ulusal marka olma hayalimiz vardı. 2010 sonbaharında bu kitap basıma girerken Starbucks hemen hemen 40 yıllık tarihinin en iyi mali performansını kaydetti —üstelik eleştirmenlerin en iyi günlerimizin geride kaldığı yönündeki tahminlerine rağmen. Oysa Starbucks’ın işleri hiç bu kadar iyi olmamıştı. Sadece dünyanın dört bir yanında yeni mağazalar açarak değil, daha derin müşteri ilişkileri, buluşçu seçenekler ve ürünlerimizi satan daha fazla yer aracılığıyla kârlı biçimde büyüyorduk. Bugün Starbucks yılda 10 milyar doları aşkın gelir elde ediyor ve 54 ülkedeki 16 bin mağazada hemen hemen 60 milyon müşteriye hizmet vermekte. Partnerlerimiz dediğimiz 200 bini aşkın insan Starbucks’ı temsil ediyor. Bu sayılar şirketimizin başarısının bir ölçütü olsa da en azından benin tanımıma göre Starbucks’ı gerçekten başarılı kılan bunlar değil.
Bir iş önderi olarak tek amacım asla yalnızca para kazanmak olmadı, daima kâr ile sosyal bilinç içinde denge yakalamaya çalışan bir şirket kurmaya çabaladım. Hiçbir işletme ilk kez hizmet sunduğu insanları tatmin etmiyorsa hissedarlarına fayda sağlayamaz. Bu bizim için kahve üreticilerinden baristalara, müşterilerden komşulara kadar herkese saygılı davranmak için elimizden gelenin en iyisini yapmak demekti. İnsanlığınızdan ödün vermeden kazanç sağlamaya çalışmanın pek ulvi göründüğünün farkındayım. Lakin bu amacı terk etmeyi her zaman reddettim —hem de Starbucks ve ben yolumuzu kaybettiğimizde bile. Onlarca senedir Starbucks’ın hissedar ve partnerleri gelişip zenginleşiyor. Yarı zamanlı çalışanlarına hem kapsamlı sağlık sigortası hem de hisse senedi opsiyonu sunan ilk Amerikan şirketiyiz ve sürekli olarak en iyi işyeri seçiliyoruz. 2000’de ceo’luktan (Starbucks’ın ilk günlerinden beri tüm unvanları ufak harfle yazıyoruz) ayrıldım ve başkan oldum, böylece günlük faaliyetlerden uzaklaşıp küresel strateji ve büyümeye odaklanabilecektim. İzleyen senelerda mağaza sayımızı ve saygınlığımızı artırdık ve satışlarımızla kârımız sürekli olarak yükselirken hisse senedi değerimiz de fırladı. Ta ki bu yükselişin durduğu ana kadar. 2007’de Starbucks düşüşe geçti. Kafamızı büyümeye taktığımız için gözlerimizi faaliyetlerimizden uzaklaştırdık ve işimizin özünü kaybettik. Suçlanabilecek tek bir kötü karar, taktik veya kişi yoktu. Olay, bir kazağın kopmuş bir iplik sebebiyle ağır ağır sökülmesi gibi sıra sıra gerçekleşti. Starbucks her kararda, her mağazada ve her müşteride kendine özgü özelliklerinden bazılarını kaybediyordu.
Daha da kötüsü dünya bir çok cephede önceden görülmemiş bir değişim yaşarken şirketimizin iç poblemleri dış koşullarla birleşerek daha da şiddetleniyordu. En mühimsi ekonomi trilyonlarca dolarlık kişisel serveti yok edecek, kredi çöküşüne, konut fiyaskosuna ve yüksek işsizliğe yol açacak ve en sonunda genel bir küresel durgunlukla sonuçlanacak dehşet verici bir mali krize doğru savruluyordu. Aynı zamanda tüketici davranışlarında da sarsıcı bir değişiklik meydana geliyor ve insanlar yalnızca maliyet yönünden değil çevre, sağlık ve ahlak yönünden da daha bilinçli olmaya başlıyordu. Müşteriler iş yaptıkları şirketlerden daha yüksek standartlar bekliyordu. Ayrıca dijital devrim başlamıştı ve enformasyon akışında büyük bir değişim yaşanıyordu: Online medya ve sosyal ağlar yaygınlaşırken blog dünyası da yükselişe geçmişti. Dünya çapındaki gerçek zamanlı fikir ve haber alışverişinin Starbucks’ın her hareketini izlediği izlenimine kapılıyordum. En sonunda, çokuluslu şirketlerden bağımsız kahvecilere kadar her türlü yeni kahve ve espresso rakiplerinin saldırıları piyasayı ezdi geçti ve genelde en ufak bir pişmanlık içermeyen acı sözlerle Starbucks’ı hedef aldı. Bunlar her şirket için ürkütücü meydan okumalardı. Üstelik Starbucks söz konusu olduğunda her tehdidi kişisel alıyordum. Starbucks benim kanımdaydı. Benim bir parçam olmuştu ve öylesine çözülüp gitmesine seyirci kalamazdım. Çalışanlarıyla yatırımcılarını ödüllendiren ve senelerdır üstün bir ürün ve deneyim sunan bir şirket yaratmak için çok emek sarf edilmişti. Başkan olarak sorunlardan bizzat kendimi sorumlu tutuyordum. Ayrıca üstümüze üstümüze gelen dış baskıları nasıl göğüsleyebileceğimi tam anlamıyla bilmesem de günlük işleri kontrol etmezsem Starbucks’ı batmaktan kurtarmakta aciz kalacağımı biliyordum. Sonuç saygınlığıyla Ocak 2008’de tekrar ceo koltuğuna oturup bir çok insanı şaşırttım.
İleri bu kararımın ardından yaşananların hikâyesidir.
Howard Schultz – Onward – Starbucks Ruhunu Kaybetmeden Nasıl Yaşam Savaşı Verdi̇ PDF indir Tıklayın